A notes from physical book of A Little History of Philosophy Little Histories in Turkish language.
Socrates ve Plato
Aristoteles
Pyrrhon
epirukos
epiktetus, cicero, seneca
Augustinus
Boethius
Hapishane’de idam gününü beklerken son ve en ünlü kitabını yazmıştır. Eserlerini latinceye çevirdiği yunan filozofları Plato ve Aristotle e yakınlaşmış. Bu iki üstadın eserlerinin sonsuza kadar yok olması tehlikesi karşısında eserlerini canlı tutmuştur. İlk zamanlar güzel bir hayatı vardı ama sonra talihi döndü ve zindanlara düştü. İşkence gördü ve boğularak öldürüldü. Hücrede Felsefenin Tesellisi kitabını yazdı. Hapishanede kendi haline üzülmesi ile ve sonrasında yukarıdan ona bakan bir kadın metaforu ile felsefe ile konuşmasıyla devam eden kitap. Hiçbirşey kendi içinde kötü değildir, herşey onun hakkında nasıl düşündüğümüze bağlıdır. Mutluluk dünyanın değil aklın bir durumudur. Kitapta hristiyanlıktan bahsetmemiş. Betimlediği tanrı, iyiliğin saf formu olan plato’nun tanrısıdır. Tanrı gerçekleşmiş ve gerçekleşecek herşeyi biliyorsa dünyanın ne anlamı var sorusu kafasını kurcalamıştır. Özgür irademiz yoksa, sınavın ve yaşamın ne anlamı var?
anselmus ve aquinas
niccolo machiavelli
thomas hobbes
Rene Descartes
blaise pascal
Baruch Spinoza
john locke ve thomad reid
george berkeley ve john locke
voltaire ve gottfried leibniz
david hume
Jean-Jacques Rousseau
Immanuel Kant
Jeremy Bentham
hegel
arthur schopenhauer
john stuart mill
John Stuart Mill, babası Jeremy Bentham arkadaşıydı. Çocukluğunda babası onu özel yetiştirdi. Ezberletmiyor, sokratik sorgulama ile oğlunun kendi kendine öğrenme yolculuğunda ona yol gösteriyordu. 3 yaşında eski yunanları öğrenmeye başladı. 6 yaşında bir roma tarihi yazdı. 7 yaşında Plato diyaloglarını orjinal dilinde anlamaya başladı. 8 yaşında latince öğrenmeye başladı. 12 yaşında tarihten ekonomiden ve politikadan anlıyor, karmaşık matematik problemlerini çözebiliyordu. 20li yaşlarında çağının en parlak düşünürlerinden biriydi. Parenthood notes of mine
Mill bir Pragmatism pragmatist olarak yetişmişti. Jeremy Bentham doğru eylem, mutluluğu üreten eylemdir derken mill ona tam anlamıyla katılmadı. yüksek ve aşağı hazlar arası ayrım yaptı. Aşağı hazların hepsi, yüksek bir hazla boy ölçüşemezdi. Memnun bir aptal olmaktansa, memnuniyetsiz bir sokrates olmayı yeğlerim dedi.
Paternalizm, çocuklara uygulanır ama yetişkinler mümkün mertebe özgür bırakılmalıdır. Zarar ilkesi olarak bilinen bu ilke, her yetişkin başkası zarar görmediği sürece istediğini yapar der. özgürlük artmalıdır, kısıtlanmamalı. insan kendisini neyin mutlu edeceğini kendi bilir. Bilemezse bile bırakın kendi arasın. Birinin yaptığı birşeyi gücendirici bulsanız bile bu şiddete veya özgürlükleri kısıtlamaya gitmemelidir. diyelim ki ailesi olmayan ve her gece 2 şişe votka içen biri var, bu onu öldürecek olsa bile ona karışmamalıyız. ama eğer bir çocuğu ve ailesi olsaydı o zaman karışabiliriz.
Mill, feministti. Kadınların Boyun eğmesi diye bir kitap yazdı. Evliliğin, denkler arasındaki bir arkadaşlık olması gerektiğini savunuyordu.- Feminism
Ludwig Wittgenstein
Onunla tanisan bircok insan onun bir dahi oldugunu dusunuyordu. Bertrand Russell onu “tutkulu, derin, ciddi ve baskin” olarak tanimlamisti. O da Vienna sehrinden. Ogrencilere sorular soran, zaman zaman dakikalarca dusuncelere dalan, derslerini bir nota bagli olmadan spontane isleyen bir hocaydi. Ogrencilerine felsefe kitaplari okuyarak vakit kaybetmemelerini soylemisti. Bu tur kitaplari ciddiye alacaklarsa, onlari odanin diger ucuna atip ortaya attiklari bulmacalar uzerine yogun bir sekilde dusunmeye koyulmalilardi. Eserlerindeki ana tema “dilin buyusudur.” Filozoflari her turlu karisikliga surukleyen dildir. Tum dillerin ayni sekilde isledigini dusunmek, felsefecileri hataya surukler. Aile benzerligi metaforunda bir dugune gitseniz genelde aile uyelerini gorunce taniyabilirsiniz. bir sekilde birbirlerine benzerler ama bunu net bir sekilde ifade etmek zordur. Dilleri de bu sekilde yorumlar. Bir sekilde birbirine yakin diller olsa da, ayni dusunceleri ayni sekilde aktarmak imkansizdir. Mesela oyun sozcugu, bircok anlama gelebilir ve butun oyunlarin ortak bir ozelligini bulmak zordur. Onun yerine oyun sozcugu ile ifade edilen seyleri akraba gibi az cok birbirine benzeyen ve bizim kulturel olarak bu oyundur diye tanidigimiz seyler olarak siniflandiririz. Kazanani ve kaybedeni olan mucadele deseniz olmaz, kurallar icinde yapilan bir eylem deseniz olmaz tam olarak tanimlamasi zordur. Aciyi ifade etmek de zordur. Ama acilari bir sekilde siniflandirabilirsiniz. Size hissettirdiklerini siz kendiniz tanirsiniz ama anlatmak zordur.
Hannah Arendt
Adolf Eichmann cok caliskan bir yoneticiydi. 1942 yilindan itibaren avrupa yahudilerinin Auschwitz dahilbutun toplama kamplarina nakledilmesinden sorumluydu. Adolf Hitler nihai cözum olarak sundugu alman birlikler tarafindan kontrol edilen heryerdeki yahudileri öldurme planinda kritik bir role sahipti. Neredeyse mukemmel bir sistem kurarak bu sureci cok hizlandirdi. Sayesinde milyonlarca insan öldü. Savas sonrasi Argentina’ya kacmayi basardi. Ancak 1960 yilinda MOSSAD onu buldi ve Israele getirip yargiladilar. Fakat soyle bir sorun vardi. Adolf Eichmann kötu bir insana benzemiyordu. Diger bazi naziler gibi sadistce bu yaptiklarindan zevk alan biri degildi. Sadece emirlere uydu ve uzerine dusen görevi layigiyle yerine getirdi. America göcmus bir alman yahudisi olan Hannah Arendt bu davanin raporunu tutuyordu. Hannah Arendt Universitedeyken hocasi Martin Heidegger idi. Yalnizca 18 yasinda hocasi ile kisa bir ask yasadilar. O sirada Martin Heidegger Being and Time kitabini yaziyordu. Heidegger daha sonra yahudi dusmani ve Nazi partisi uyesi olacakti. Velhasil Adolf Eichmann uzerine dusen gorevi yapiyor ve tren saatlerini ayarliyordu. Uzerine dusen emirleri sorgulamadan yerine getirdigi icin bir katliama sebep olmustu. Ama bu onu kötu yapar miydi?
Karl Popper ve Thomas Kuhn
Karl Popper’a göre Isaac Newton eger kafasina gercekten elma dustuyse, bunu hemen su göturmez kanitlarla insanlara sunmadi. Diyordu ki, dusuncelerini gelistirmeden önce bircok insan o zamanin anlayisi ve bilimiyle bir önsezi sahibidir ve konjonktürün disina pek cikmaz. Ona göre bilim, yanlislaya yanlislaya gider. Bilim insanlari heyecan verici bir fikir ortaya atar ve bunu deneylerle yanlislamaya calisir. Aslinda bilim, bir seyin dogru oldugunu ispatlamaz. Sadece o zamanin bilgisiyle henuz yanlislanamadigini ve belki bilebildigimiz en tutarli bilgi oldugunu soyler. Karl Popper da Vienna dogumlu :) Ailesi daha sonra hristiyanliga gecse de yahudi soyundan geliyordu ve 1930’s yillarda Adolf Hitler iktidardayken önce New Zealand sonra da London’a göc etti. London School of Economics’de görev yapiyordu. Gencliginde bilim, psikoloji, politika ve muzikle ilgileniyordu. Karl Popper’a kadar bircok bilim insani, bilimin varsayimlari destekleyecek kanitlar bulmak oldugunu savunuyordu. Butun kugular beyazdir ifadesine dogru demek icin, bircok kugu gözlemlemeniz gerekirdi. Eger gordugunuz sayisiz kugunun beyaz oldugunu gorurseniz, muhtemelen butun kugular beyazdir sonucuna varirsiniz ve bu siyah bir kugu gorulene kadar dogrudur. Ama kesinlikle dogru degildir ve ilerde tek bir siyah kugu görulunce curutulur. Bu sayede bilim bir adim daha ilerlemis olur. Nitekim siyah kugu diye birsey varmis :) Bu Inductive Reasoning ve Deductive Reasoning (Tümevarim ve Tümdengelim) problemidir. Tümdengelim: butun insanlar ölumludur, sokrates de bir insandir, oyleyse sokrateste ölumludur. Mantiken ilk ikisini kabul ediyorsaniz 3. argumani reddedemezsiniz. Tümevarim ise farkli. Mesela 4 hafta ustuste her sali yagmur yagdigini gorup demek ki salilari yagmur yagiyor diye bir sonuc cikarabilirsiniz. yagmur yagmayan bir sali gunu yasayana kadar bu cikarim dogrudur aslinda. O yuzden tumevarim biraz guvenilmezdir. Bir hipotezi sinamak ve onunla ilgili deneyler yapmak, hipotezin dogrulugunu degil, onu yanlislama girisimine olan dayanikliligini ispatlar. Normalde bilim insanlari ideal olarak hipotezleri yanlislamak icin ugrasirlar. Scientific Method Karl Popper, bilimsel bilginin yanlislanabilir olmasi gerektigini savundu. Ve bu baglamda Psychoanalysis ortaya koyulan pek cok ifadenin yanlislanamaz oldugunu one surup bunlar bilim degildir dedi. Biri cikip herkesin bilincdisi isteklerle hareket ettigini soylese, bunu kanitlamak icin henuz bir yöntem yoktur. Ayni sekilde insanlik tarihini bir sinif mucadelesi tarihi olarak anlatan Marxizm’e de bilimsel degil demistir. Cunku yanlislanabilir degildir. O acidan bakarsaniz herseyi sinifsal mucadele olarak yorumlayabilirsiniz ama baska bir acidan da bakabilirsiniz. Bilim insanlari Karl Popper’a cok saygi duyar. Dünyaya gelmis tartismasiz en buyuk bilim filozofudur derler.
Amerikali bilim tarihcisi ve fizikci Thomas Kuhn ise, Karl Popper karsi cikti. The Structure of Scientific Revolutions kitabiyla bilimin nasil ilerledigi hakkinda daha degisik bir hikaye anlatti. “Normal bilim” dedigi sey cogu zaman devam eden statüko bilimsel bilgilerdi. Genelde bu cercevenin disina pek cikilmazdi. Mesela eskiden paradigma, gunesin dunyanin etrafinda döndugu yönundeydi. Astronomlar arastirmalarini bu cercevede yapiyordu ve sonucta bundan suphelenip bu boyle degildir demek baya zaman aldi. Copernicus gibi aykiri tipler hayir aslinda dunya gunes etrafinda dönuyor diyince onun hesaplari yanlistir dediler. Kuhn’a göre disarida kesfedilmeyi bekleyen olgular yoktur, onun yerine cerceve ya da paradigme degisir ve biz yeni cercevede birseyleri farkli göruruz.
Philippa Foot ve Judith Jarvis Thomson
Philippa Foot, literaturde Trolley Problem olarak bilinen ve guncel yapay zeka tartismalarinda da yer bulan dusunce deneyini ilk ortaya atan insandir.
Kisaca bizim mudahil olmamizla 5 kisiyi ölumden kurtarip 1 kisinin ölumune sebep olmak mi, yoksa hic dokunmadan ben kadere karisamam, karismak istemem demek mi daha ahlaklidir diye soruyor. Bu soruyu degisik sekillerde sorunce verilen cevaplar degisiyor. Eger 5 kisiyi kurtarmak icin bir tane cok sisman insani tren raylarina itmeniz gerekiyor diye sorarsaniz iterim diyen insanlarin sayisi azaliyor. Veya 1 saglikli öldurup hastanede organ nakli bekleyen 5 kisiyi kurtarabilecek olsaniz?
Ama mantiken bu sorularin birinde 5 kisi icin 1 kisiyi feda ediyorsaniz, digerlerinde de ayni tutumun ahlakli oldugunu savunmaniz gerekir.
Bunun gercek hayatta da bir örnegi var. Örnegin WWII zamaninda Naziler London bombalamaktaydi. ikili oynayan bir alman casus uzerinden ingilizler almanlara yaniltici bilgiler göndererek bombardimanlarin daha guneye ve daha az insanin yasadigi bölgelere odaklanmasini sagladi. Guneydeki kent Surrey’deki insanlarin ölumu ile sonuclanan bu operasyon londra’da cok daha fazla insanin hayatini kurtariyordu.
Judith Jarvis Thomson ise bu dusunce deneyini biraz guncelleyip, dogum kontrol hapi kullanan ama buna ragmen hamile kalan bir kadinin bebegi dogurmak gibi bir ahlaki sorumlulugunun olup olmadigini sorguladi. Cenin bir kisi midir? Ne zaman bir kisiligi olur ve onu öldurmek cinayet olur. Bu guncelde de kulturlere göre farkli cevaplari olan zor bir soru.
John Rawls
Yazdigi A Theory of Justice kitabi cok etkili oldu. Rawls, WWII savasmisti ve 1945 yilinda Hirosima’ya atom bombasi dustugunde pasifikteydi. Nukleer silah kullaniminin yanlis olduguna inaniyordu. Daha iyi bir toplum tasarlamak zorunda oldugunuzu hayal edin. Bu soruya cevabiniz, Rawls’a göre icinde bulundugunuz toplumsal statüye bagliydi. Eger yoksulsaniz, kimsenin asiri zengin olmasina izin vermeyen bir sistemin hayalini kurarsiniz. Eger zenginseniz ise, abartarak fakirlerin zararli ve icabinda toplumdan dislanmasi gereken insanlar oldugunu bile dusunebilirsiniz. Insan dogasi geregi, kendi onyargilari ve statukolari siyasi dusunme bicimlerini etkiler.
John Rawls ise bu soruyu degistererek bu sorunu ortadan kaldirmayi denedi: Daha iyi bir toplum tasarla, ama bunu toplumda hangi konumda oacagini bilmeden yap. Zengin, fakir, engelli, guzel, erkek, kadin, cirkin, zeki ya da akilsiz, yetenekli veya yeteneksiz, escinsel veya heteroseksuel olabilirsin. Tabi yine insanlarin icinde bulundugu sosyal sinifa bagli kalmalarini bekliyorum ben sahsen ama Rawls reis boyle bir soruyla bu sorunu cozecegimizi dusunmus.
Tum mantikli insanlarin kabul edecegini dusundugu 2 ilkeye dayali bir adalet teorisi gelistirir: Ozgurluk ve esitlik. Freedom Equality Ozgurluk ilkesi: inanc, liderlerine oy verme, ifade ozgurlugu gibi temel ozgurlukler ne olursa olsun baki kalmalidir. Bazilarini kisitlamak insanlarin buyuk cogunlugunun hayatlarini daha iyi hale getirecek olsa bile bunlardan taviz vermemeliyiz. Farklilik ilkesi ( esitlik): fakire yardim, zenginden cok vergi almak. Rawls’tan once filozoflar en yuksek ortalama serveti uretecek sistemleri savunmuslardi. Rawls bu anlamda biraz komunist kaciyor :D Hicbir asiri zenginin olmadigi, ama ortalama gelir daha dusuk olsa bile herkesin esit pay aldigi bir durumu tercih ediyor. John Rawls’a göre siyasi spektrumun saginda yer alan amerikali siyaset felsefecisi Robert Nozick bu konuyu sorgulamisti. Mukemmel bir basketbol oyuncusunu izlemeye gelen binlerce insan o basketbolcuya cebinden para vermeye razidir. Onun yetenegini odullendiren bu sistem, o basketbolcuyu cok zengin edebilir. Nozick bunu adil görur. Alan memnun, veren memnun. Ama rawls’a göre buna izin verilmemeli. John Rawls tartismali bir bicimde yetenegin daha yuksek kazanca hak saglamamasi gerektigini savundu. Cunku bunlar genelde dogustan ve sans eseri elde ettigimiz seyler.
Alan Turing ve John Searle
John Searle, Chinese Room deneyini ilk ortaya atan filozof. Bu dusunce deneyi, bir bilgisayarin dusunebiliyor gibi gorunmesine ragmen dusunemedigini gostermek uzere tasarlanmis. Alan Turing ise Turing Test ile olaya farkli bir boyut getirmis. Sistemin nasil calistigiyla ilgilenmememiz gerektigini, cunku insan beyninin de nasil calistigini bilmedigimizi soyleyip eger bir insani insan olduguna ikna edebilecek kadar zeki bir sey yapabilirsek, ona zeki bir varlik diyebiliriz. Insanlarin zekasini da sordugumuz sorulara verdigi cevaplarla olceriz, kimse acip noronlarini incelemez.
- AI, felsefik olarak yeni birseyler soyluyor mu?
Peter Singer
Yani basinizda bir cocuk boguluyor olsa ne kadar onemli bir isiniz olursa olsun onu kurtarirsiniz. Peki suan dunyada binlerce insan afrikada susuzluktan oluyorken niye onlara yardim etmiyorsunuz. Onlarin hastaliklarina care olmak icin ufak bir bagis yapabilirsiniz. Eger ilk durumda cocuga yardim ediyorsaniz, mantiken 2. durumda da etmelisiniz. Burada tabi sahsi not inmek istiyorum ki insan mantikli bir hayvan degildir pek. Kendimize yakin insanlari, sosyal statumuzu de korumak ve toplumda kabul görmek icin koruma icgudusu gosteririz. Ama butun dunyayi hicbir birey kurtaramaz, ve bazi bireyler bunu yapmak icin sistemler tasarlayarak yine kendi kucuk toplumundaki uzerine bictigi rolu oynar. Bence kolay kolay hicbir insan kendinden uzakta olan insanlarin ölmesine gercekten uzulemez.
Burada kitapta sey ornegini de vermis. bazi insanlar fakir bolgelere yardim etmemizin onlari zenginlere bagimli hale getirecegine inanip, onlari kendi haline birakip o batakliktan cikmalarini ummaliyiz demistir.
Singer ayrica her insanin hayatinin kutsal olduguna inanmaz. Eger biri bitkisel hayattaysa, kurtulma sansi yoksa ve bilincten yoksunsa ötenazi yapilabilir. Singer ayrica vejetaryen ve hayvan haklari savunucusuydu. Animal Liberation kitabiyla un kazandi. Hayvanlarin cikarlarina yeteri kadar agirlik vermeyenleri “türcü” diye adlandirdi. Ona göre bu irkcilik ve cinsiyetcilikle hemen hemen ayni seydi. Insanlarin hayvansal gida yemeden de saglikli yasayabileceklerini ileri surdu. Vegetarianism