Highlights

  • 2024-01-04 12:50 sanayi devrimini sadece işte arabaların üretimi, işte çatal, bıçak, kaşık, apartman, çimento, bunların üretimi olarak düşünmeyin. Sanayi devrimi eğer tarım devrimiyle birleşmeseydi hemen hemen hiçbir etkisi olmayacaktı. Çünkü aynı zamanda çok ciddi bir nüfus artışını da tetikledi ve Eğer bu nüfus artışını biz tarım makineleriyle yapılan devrimlerle karşılayamasaydık, ya da yapay gübreyle karşılayamasaydık, ya da 1970’lerdeki ciddi tarımsal dönüşümle karşılayamasaydık, bugün bambaşka şeyleri konuşuyor olurduk.

  • 2024-01-04 12:51 Türkiye’de köyden kente göçler 1960’lar, 70’ler ve en yoğun bir şekilde de 1980’lerden sonra ve bugünler yaşanmış ve yaşanmakta. Tarihin en büyük kente göçünün şu an içindeyiz Türkiye’de. Yani İngiltere’nin, Almanya’nın, Fransa’nın yaklaşık olarak 100 yıl önce yaşadığı problemleri yaşıyoruz aslında. Kentleşme, işte burada bir arada yaşama deneyimi kurma gibi. 1750 yılında İngiltere nüfusunun %90’ı köylüymüş. Sadece 100 yıl içinde nüfusun demografik yapısı yarı yarıya değişiyor ve artık İngiltere nüfusunun yarısı şehirde yaşıyor. İhracatlarını dörde katlıyorlar. Köyden kente göçün iki temel nedeni var. Birincisi şehirlerdeki fırsatlar, evet. İkincisi de köylerdeki fırsatların da kalkması.

  • 2024-01-04 12:52 Endüstri 1.0 ile Endüstri 2.0 arasındaki dönemi iyi çözdü. Yani buhar motorunun icat edilmesinden sonra bir sürü alet, edevat, teknik, makine bunlar da keşfediliyor ve üretim belirli miktarı artıyor. Ama asıl gerçek sanayi sıçraması Endüstri 2.0 ile başlıyor. Seri üretim sistemleri, bilimsel yönetim yaklaşımının fabrikaları uygulanması, band sistemlerinin uygulanması, elektriğin fabrikalara entegrasyonu. Buna Endüstri 2.0 diyoruz bu dönem. Ne kadar sürüyor? 1970’lere kadar Endüstri 2.0 dönemi olarak tasnif edilmiş.

  • 2024-01-04 12:52 970’lerde Almanya ve Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’nın yaralarını tamamen sarmış olması ve büyük bir sanayi hamlesi başlatması ve bu hamlede de hem teknolojiyi yenilemeleri, hem kalıp sistemlerini yenilemeleri, hem otomasyon sistemlerini yenilemeleri ve yüksek mekanizasyona geçmeleriyle Endüstri 3.0’a geçilmiş. Bugün Endüstri 3.0’da dünyanın pek çok yeri ve pek çok üretim tarzı Ve bir tasnif noktası daha konulmuş.

  • 2024-01-04 12:53 Günümüz ve geleceğe doğru giden dönem. Ona da Endüstri 4.0 adını koyuyorlar. Bu da şu anlama geliyor. Artık beyaz yaka işlerinde makineler tarafından yapılacağı, sadece mavi yaka işlerin değil, pek çok beyaz yaka işlerinde makineler tarafından yapılacağı, fabrikaların yönetim yazılımıyla birbirleriyle konuşacağı, örneğin tedarikçinize entegresiniz siz yazılım olarak, Ve sizin stoklarınız azaldığında tedarikinizi otomatik olarak haber gidiyor. Ve sizin stok miktarınıza göre onlar sipariş gününü hazırlıyorlar. Otomatik olarak onlar üretim sevkiyatını yapıyorlar. Lojistik gerçekleşiyor. Ve bizim stovumuza geliyor. Ve bunlar tamamen entegre. Buradaki planlamayı insanlar yapmıyor. Artık makineler yapıyor. Veya her yerin internet olduğu, internete bağlanmak diye bir kavramın olmadığı, bütün makinelerin ve hatta insanların online olduğu bir dünya

  • 2024-01-04 12:54 Almanlar özellikle kendi ülkelerindeki Nüfus projeksiyonlarına baktıklarında, 100 yıl sonra olağanüstü bir nüfus düşüşü görülüyor Almanya’da. Yani insana yatırım yaparak, insan odaklı bir sistem kurarak bir gelecek hikayesi yazamayacaklarını gördüler ve Endüstri 4.0 stratejisini şimdiden koydular.

  • 2024-01-04 12:55 eki, Bu üretim, sanayi üretimi neye benziyordu? İnsanlar yan yana, el birliğiyle, iş birliğiyle çalışıyordu. Ustalar ve pek çok çalışanlar aynı mekanın içerisine getirilmişti. Çocuk işçiler çalışıyordu. 16-17 saate varan çalışma süreleri vardı. Hafta sonu izinleri yoktu. Gelir seviyeleri oldukça düşüktü, yaşam koşulları hiç iyi değildi, özellikle sanayi devriminin başlangıç yıllarında. Çevre kirliliği inanılmaz yüksekti. Dönemin Manchester’ını, Londra’sını, Amerika’daki fabrika bölgelerini tarif eden yazarlar, gökyüzü gözükmüyordu kömür dumanından diye tarif ediyorlar. Korkunç bir çevre katliamını yaşandı. Bütün günlerini fabrikada geçirdikleri, kalabalığın içinde yaşadıkları ve birbirlerine aslında koptukları mutsuz bir hayat tasavvur ediliyor, canlandırılıyor. Sanayi devrimi dönemiyle alakalı. Çocuk işçilerin sayısının ne kadar yoğun olduğunu biliyoruz. Pek çok yerde tercih edildiklerini biliyoruz. Küçük boylu oldukları için, küçük elli oldukları için, daha az para istedikleri için falan. Yani kapitalizmin 2.0 versiyonu, 1.0 versiyonunu geçen hafta anlatmıştık. Vahşi kapitalizm, şirketlerin ordularının falan olduğu dönem. Şimdi şirketlerin, devletlerin gücünün biraz daha yüksek olduğu ve şirketlerin üretime odaklandığı döneme geçtik ve üretim verimliliklerine odaklandıkları döneme geçtik. Bu dönemde endüstri, 2.0 gibi kapitalizm, 2.0’a geçiş var aslında. Başka bir kapitalizm türü var. Ve verimliğe odaklanan, sürekli üretim artışına odaklanan, çevreyi ve insanı çok fazla umursamayan bir üretim anlayışı var

  • 2024-01-04 12:56 Peki, 1900’lü yıllarla başlayan büyük üretim sıçraması nasıl gerçekleşiyor? Yani buhar motoru keşfedilmiş. Buhar motoru keşfedileli 150 yıl olmuş neredeyse. Elektrik de var, fabrikalara elektrik de verilmeye başlanmış. İşçiler var, ustabaşları var, sermaye var. Kocaman kocaman fabrikalar var. İnanılmaz bir şey akışı var, ham madde akışı var bu ülkelere. Peki bu bahsettiğimiz patlama nasıl oluyor? Ne keşfediliyor da üretim bu kadar patlıyor? İşte burada, normalde tarihi kişilerle okumak çok doğru bir hareket değildir. Ama öyle bir kişide görselleştirebileceğimiz, figürleştirebileceğimiz bir dönüşüm var ki. Frederick Winslow Taylor, Bilimsel Yönetim Yaklaşımının kurucusu. Aslında bu figür, bilimin ve aklın fabrika üretim metotları üzerine uygulanışının simgesi, bir sembol. Ve kendisi başlı başına bir isim ve bir ekol yaratmış bir kişilik. Tarihi değiştiren insanlardan bir tanesi. Neredeyse Marx kadar etkili bir insan tarihin gidişatında. Neden olduğunu birazdan anlatacağım. Ve kapitalizmin sosyalizm karşısında kazanmasının da temel müsebbüplerinden bir tanesi.

  • 2024-01-04 12:56 Biraz kendisinden bahsedelim. Bu nasıl bir adam? Çünkü bahsetmeye değecek kadar enteresan bir hayatı var. Bir kere varlıklı bir ailede doğuyor 1856 yılında ve Amerika, Fransa, Almanya’da çeşitli okullarda okuyor. Sonra pek çok varlıklı ailenin çocuğu gibi Harvard’da hukuk eğitimi almak istiyor. İki yıl boyunca bunlara hazırlanıyor. Ama çeşitli sağlık sorunları yüzünden bu hayali gerçekleşmiyor. Sağlık sorunlarını çok ayrıntılı bilmiyoruz ama obsesif komplesif bozukluğu olduğuna dair yazılar da var. Çok teyitli bilgiler değil bunlar. Problemleri olan, fiziki ve rüstam problemleri olan enteresan bir insan. Normalde varlıklı bir insanın, varlıklı bir ailenin çocuğu üniversiteyi kazanamadı ne yapar? Babasının aldığı parayla iş kurar. Bu adam öyle yapmıyor. Bu adam 1874’te makinesi çırağı olarak işe başlıyor. Bir yandan da mühendis olabilmek için akşam okuluna gidiyor. Geceleri mühendislik eğitimini alıyor. Gündüzleri de çırak olarak makinesinin yanında çalışıyor. Sonra da işçi olarak giriyor. Bir çelik fabrikasına, Midwell Çelik Fabrikası diye bir fabrikaya işçi olarak giriyor. Burada 6 yıl gibi kısa bir süre içerisinde baş mühendis oluyor. Bir yandan mühendislik diplomasını da alıyor. Yani işçi olarak girdiği fabrikada her kademeyi görüyor ve başmühendisliğe kadar geliyor. Bir yandan da gece eğitimi alıyor. Sonra başka bir şirkete geçiyor. O şirkette de çeşitli aletler keşfediyor. Patentini aldığı büyük bir buhar işleyicisi var. Kendi üzerine patenti. Sonra başka bir şirkette genel müdür oluyor. Bu şirkette ağaç endüstrisi alanında, yani çelikten tamamen çıkmış oluyor. Bir sürede burada çalışıyor. Sonra artık burada da genel müdür olarak kontratını bitirdikten sonra dünyalığını da belli bir oranda yapmış oluyor tahmin edebileceğiniz gibi. Ve kendisini bilimsel yönetim yaklaşımını ülkeye ve dünyaya tanıtmaya adıyor. Bir misyon ediniyor. kafasında dert ettiği bir şey var. Biz bu ülkenin kaynaklarını verimsiz kullanıyoruz. İnsanların emeklerini kullanıyoruz ama olağanüstü verimsiz kullanıyoruz, çöpe atıyoruz. Hep beraber çok daha müreffeh yaşayabilecekken kötü üretim koşulları ve kötü üretim teknikleri nedeniyle inanılmaz israf ediyoruz. Hem ürünü hem parayı hem maddeyi hem de insan gücünü diyor. Ve bilimsel yönetim yaklaşımıyla Biz bu meseleyi çözebiliriz, diyor. Ve bu fikirlerini yaymaya başlıyor. Seminerler veriyor, konferanslar veriyor, davetlere gidiyor, konuşmalar yapıyor. Bilimsel yönetim yaklaşımını insanlara öğretiyor. Bilinmeye başlıyor bu isim daha sonra ve donanmadan davet ediyorlar. Tersanede gemi üretiminde bize destek olur musun diye. İyi bir vatansever olan Taylor gidiyor, tersanede metotlarını uyguluyor ve gönüllü olarak bu işi yapıyor.

  • 2024-01-04 12:56 Sonra 1911 yılında incecik bir kitap yazıyor. Bu kitap dünyayı değiştiren kitaplardan bir tanesi. Adı The Principles of Scientific Management. Bilimsel yönetiminin ilkeleri. Bu ince, basit, sade, anlaşılır kitap ki bir yerden temin ederseniz karıştırın, kütüphanelerde falan bulursunuz. Oldukça sade bir İngilizce ile yazılmış. meseleleri tane tane güzel güzel anlatan, mükemmel bir kitap yazıyor. Ve bu kitabın da bilimsel yönetiminin ilke ve esaslarını anlatıyor.

  • 2024-01-02 18:02 Yani her kademeyi gördü. İlk gözlemi şu. İnsanlar çalışmıyor. Çalışıyormuş gibi yapıyor herkes.

  • 2024-01-02 18:07 Şu hızlı araba çıkıyor. O da fabrikanın üretim hızıdır. İşte böyle bir band sistemi yaratıyor.

  • 2024-01-02 18:11 Ama akşama kadar orada havuç doğrarsan, ben insanlara çok güzel yemekler yapıyorum ve tatmin oluyorum diye hissetmezsin. Bu sende çok ciddi bir yabancılaşma duygusu yaratır. Bu kavramın adını koyan da Karl Marx olmuş.

  • 2024-01-04 12:57 Ama yarattığı pozitif etkilerden devam edelim. İş bölümü yapmıştı, uzmanlaşma yaptı, hareket ve zaman etütlerini bilimsel yönetim yaklaşımının içine sokuyor. Yani o işin yapılış şeklini izliyor. Sadece Frederick Taylor değil, bir sürü dönemdaşı var. Endüstri mühendisliğinin kurucuları olarak görülür bunlar aynı zamanda

  • 2024-01-04 12:58 Örneğin Gilbertler var. Karı koca Gilbertler, 12 tane çocukları var. Çok enteresan bir aile. İkisi de bilim insanı. Ve kendi metotlarını geliştiriyorlar. İnsan hareketlerini çeşitli simgelerle anlatan simgeler topluluğu geliştiriyorlar. Ve fabrikalardaki üretimi bu simgelerle gösteren bir metodoloji uyguluyorlar. Örneğin gibretler, duvar ustaları üzerine çalışıyorlar. Duvar ustaları duvarı nasıl örer? İzliyorlar. Tuğlayı aldı, koydu. Yere eğildi, malayı aldı, harcı sürdü, koydu. Yere eğildi, malayı bıraktı, tuğlayı aldı. Buradan sonrasını izlemene gerek yok. Buradan sonrası tekrar. Demek ki senin bu dokuz adımlı işi tasnif etmen ve biraz daha iyi hale getirmen gerekiyor. Dokuz adımlı işi tasnif edip iyi hale getirirsen, bütün işi iyi hale getirirsin.

  • 2024-01-04 12:58 Sol elinle tuğlayı al. Sağ elinle de malayla harca al. Aynı anda. Ve kalk bunu sür. Bir daha yap. Kalk bunu sür. Verimliliği kaç kat arttırdınız? İki kat. Ne kadar para harcadınız? Sıfır TL. Buradan işçinin kaybettiği bir şey oldu mu? işçi burada hiçbir şeyi kaybetmedi. Peki, buradaki tek problem bu muydu? Hayır, başka bir problem daha var. Sürekli eğilip kalkması

  • 2024-01-04 12:58 eni metotlarla bu rakam 1000’e çıkmış durumda. Ve normal hızda. İşçiye diyorlar ki biz senin maaşını gayet güzel vermeye devam edeceğiz. Ama Bu 1000 tuğların üzerine çıktığın her bir tuğla için sana ekstra biraz daha para veririz. Neyi keşfediyorlar? Parça başı prim sistemini keşfediyorlar. Bir prim sistemi. Bu 1 doları nasıl ölçersin? 1 centi nasıl ölçersin? Her bir tuğla için sana 1 cent daha vereceğim diyorsun. Neden 2 değil? Neden 3 değil? Neden 1? Bu rakamı nasıl hesaplarsın? Ya da 2 cent veriyorsun. Neden 3 değil? Şöyle hesaplarsın. O adamın ekstra bir tuğla daha koymasını sana yarattığı kazancı ölçersin. Örneğin 5 cent kazandırıyor sana bu adamın ekstra tuğla koyması. 2 centini ver gitsin. Zaten sen onu vermezsen o işi yapmayacak. O yüzden olmayan bir şeyden aslında gider yaratıyorsun. Gelirden gider yaratıyorsun.

  • 2024-01-04 12:59 Kalite problemi. Hızlı yapacağı için kalite problemi yaşayabilir. O problemi nasıl çözersin? Başına da bir tane ustabaşı koyuyorsun. Burada bakın şöyle bir mantık var. Beş kişi bir duvarı örüyor. Sakin sakin örüyorlar. Bir tanesini sırtından çektin, geriye doğru aldın. Buradaki verimlilik azalışı yüzde kaç? Yüzde yirmi. Şimdi bu geriye çektiğin adama şunu söyledi. Sen bu insanların yapacağı işi planlayacaksın. Bunların aletini, edevatını eksik bırakmayacaksın. İşini organize edeceksin. Herkesin yetkisi, sorumluluğu belli olacak. Bunun başında duracaksın. Ayrıca bu insanlar kavga edebilir, motivasyon düşebilir, çeşitli problemler yaşayabilirler. Onlara anında müdahale edeceksin. Kendi aralarındaki koordinasyonu sağlayacaksın. Örneğin bir tanesi çok yukarı doğru giderken öbürü geride kalmayacak. Bunları dengeleyen kişi de sen geride duran olarak sen olacaksın. Sen yavaşla sen hızlanmayacaksın. Aynı zamanda bu adamların hem iş disiplinini, hem geliş gidiş saatlerini, hem de üretim kalitesini denetleyeceksin. Yönetimin 5 fonksiyonu saydım bakın.

  • 2024-01-04 13:00 Ve bir konuya daha odaklanıyor Frederick Taylor. Ergonomi diyor. Hayati bir meseledir. Ergonomi ne demek? İnsan bedeniyle iş aleti arasındaki uyum demek. Yani iş aletinin benim bedensel huzurlarıma göre, şeklime, şemailime göre tasarlanmış olması demek. Örneğin, bu mouse’un avuç içi şeklinde tasarlanmış olması ergonomik bir tasarım. Ta neandertallerden bir taş buldular. Muhtemelen ceviz kırmak için falan kullanılıyormuş. Aynen bu mouse boyunda böyle tak tak tak vuruyorlar. Ergonomik tasarım. Bazı tasarımlar iyidir. Mesela tarih boyunca yerin 7 kat dibini kazıyorsun, 7 kat geçmişten gelen bir medeniyet buluyorsun, kaşık çıkıyor topraktan yine, bildiğiniz kaşık. İlk üretildiğinde iyi üretilmiş, mantıklı bir tasarım.

  • 2024-01-04 13:01 Ergonomiyi şöyle tarif ediyor Taylor, biz aletleri üretirken mekaniğin mantığıyla üretiyoruz ve Aletin mekanizması en iyi çalışacak şekilde üretiyoruz. Çarkları düşünerek üretiyoruz. Biz bunu kullanacak insanı düşünerek üretmeliyiz. Bu üretim verimini inanılmaz bir şekilde arttırır diyor ve bizzat tasarladığı şeylerden bir tanesi kömür küreği tasarlıyor adam. Çok enteresan bir adam. Biz her şeyi aynı kürekle kürüyoruz. Kömürü farklı küremeliyiz, karı farklı küremeliyiz, kumu farklı küremeliyiz diyor. Farklı kürekler tasarlıyor onun için.

  • 2024-01-04 13:01 Frederick Taylor başka bir şey daha söylüyor. Bizim işletme kitaplarında pek yazmaz bu. Benim diyor çalışanların piyasaya göre çok daha kalifiye olmalı ve piyasaya göre çok daha iyi ücret vermeliyim. Ayrıca prim sistemi de koyuyor ve bu adam işçilere o kadar aslında yüksek maaş verilmesini teklif ediyor ki, Kapitalizmin, vahşi kapitalizmin en sert simgeleri olarak gösterilen bu adam, vakti zamanında tarihin bir cilvesi olarak komünist olmakla suçlanıyor. İşçiye yüksek para ödemeyi teklif ettiği için.

  • 2024-01-04 13:01 Ve Frederick Taylor’ı pek çok yerde dinliyorlar, saygı duyuyorlar ve en net birebir onun önerilerini uygulayan kişi Henry Ford oluyor. O yüzden Fordizm olarak biliriz biz aslında demin saydığım bu yöntemleri. Bu yöntemlerle yapılan üretimler verimliliği o kadar arttırıyor ki fabrikaların üretimleri inanılmaz bir hale geliyor. Yeni tüketiciler yaratıyor bu üretim. Tüketici sayısı arttıkça üretim artıyor. Üretim arttıkça tüketici sayısı artıyor ve insanların refah seviyesi artmaya başlıyor. İşçilerin de refah seviyesi artmaya başlıyor. Ellerine iyi paralar geçmeye başlıyor

  • 2024-01-04 13:03 Bu da aslında tarihin gidişatının ciddi oranda Dönemdaşları Fayol var, yönesel teoriyi kuruyor. Alman Max Weber var, bir sosyolog. Kendisi de modern örgüt yapısının neye benzemesi gerektiğini tarif ediyor ve bürokrasi yaklaşımını koyuyor. Geleneksel yetkinin karşısında hukuki yetkiyi koyuyor. Sen bir yerde müdürsen, yöneticiysen, o koltuğun haklarını kullanıyorsun ve işle ilgili kullanman lazım. Otoriten iş de sınırlıdır. Bize bugün çok normal gelen bu fikir aslında bir devrim. Genel, somut, objektif kurallar olmalıdır. İşe alırken, işten çıkartırken, yükseltirken, prim verirken, liyakat esası olmalıdır. Yani kişi Max Weber. Bürokratik düzenle Herkes verdiği kararların, emirlerin sorumluluğunu almalıdır ve örgütler geriye doğru denetime açık olmalıdır. Her şeyi kayda almalı istiyor ve bürokrasi yaklaşımına kuruyor. Klasik yönetimin üç bacağı olarak tarif edilir. Taylor, Fayol ve Weber. Bir tanesi bilimsel yönetim yaklaşımıyla, bir tanesi yönetimin ilkelerini koyarak, Weber ise modern örgütlerin yapısını ortaya koyarak.

  • 2024-01-02 19:43 Yaratılan dünyada pek çok insan tüketici oldu. Yani normalde tüketici olmayan pek çok insanın tüketim sınıfına dahil olduğunu görüyorsunuz.

  • 2024-01-04 13:04 Eğitim sistemleri buna göre tasarlanıyor. Sanayi toplumun ihtiyacı, sanayi devrimin ihtiyacı, nasıl bir ihtiyaç, nasıl bir iş gücü ihtiyacı var? Sabırlı olacaksın, disiplinli olacaksın, söz dinleyeceksin, itaatkar olacaksın, çok fazla sorgulamayacaksın. İnsanlarla aynı işi yapıyor olmaktan, sıraya girmekten, şeklinden, şemaliden, saatten, şundan bundan gocunmayacaksın, söylenmeyeceksin, disiplinli olacaksın. Bütün eğitim sistemi işte buna göre tasarlanıyor. Bugün hala izleri vardır bu eğitim sistemi. Sanayi toplumun ihtiyaçları doğrusuna tasarlanmıştık.