Note
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı, sadece bağımsızlık savaşı değil, aynı zamanda padişahlık sisteminin değiştirilmesi ve cumhuriyetin kurulması anlamına geliyordu. Gençlerin ve aydınların Fransız Devrimi’nden etkilenerek, padişahlık sistemine karşı radikal bir değişim istedikleri ve cumhuriyet fikrini benimsedikleri görülüyordu. Osmanlı’da padişahın yetkilerinin azaltılması ve meclisin açılması, cumhuriyetin ilanı için atılan ilk adımlardı. Türk Kurtuluş Savaşı, sadece bağımsızlık mücadelesi değil, aynı zamanda Osmanlı’nın köhnemiş ve işlemez hale gelmiş padişahlık sisteminin değiştirilmesi amacını taşıyordu. Cumhuriyetin kurulması, Osmanlı’da padişahlık sistemine karşı radikal bir değişim isteğiyle atılan ilk adımlardan biriydi. Türkiye’nin cumhuriyet döneminde halk iradesinin önem kazanması, demokrasi ve pozitif değerlerin yansıtılması önemli bir kazanım olarak görülüyor. Cumhuriyetin savunulması gerektiği düşünülüyor çünkü alternatif olarak geriye gidişin panzehri olan aydınlanmacı ve demokratik değerlerin korunması önem taşıyor. Cumhuriyetin eksiklikleri ve hataları olduğu kabul edilse de, pozitif kazanımlarının ve ilerlemelerinin de göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanıyor.
Highlights
-
2024-10-28 17:29 Hocam geri kafalı solcu demişler sana ki yalan da değil yani. Yani ne bileyim doğru demişler. Özellikle geri kafalı kısmı çok doğru yani. Hani solculuk bahsi de itiraz edilmez ama ben şeyde kalmış bir adamım. Yani böyle bu hani Roma İmparatorluğu çöküyor da böyle bir takım manastırlarda bari kalanları kurtaralım diyen tipler var ya böyle. Öyle klasikleri, horasyusları falan filan. Tam o kafadayım yani.
-
2024-10-28 17:31 Cumhuriyet nasıl kapsayıcı bir şey? Tam olarak Cumhuriyet dediğimizde ne anlıyoruz? Bunu da bize bir kısaca anlatıver. Valla benim bildiğim yöneticilerin seçimle iş başına geldiği sistemleri cumhuriyet deniliyor. Tamam. Demokrasiden ne farkı var? Şöyle, bir cumhuriyet demokratik olabiliyor ya da olmayabiliyor. Ya da bir demokrasi cumhuriyet olmayabiliyor. Mesela şimdi Britanya demokratik bir ülke. Yani Bourgeois demokrasisi anlamında. ya da işte ne var o Avrupa’da öyle? Danimarka, ne bileyim İspanya. Lüksemburg var. Tek tek ben bilmem şimdi hepsinde böyle hani resmi olarak. İsveç var. Hollanda, Danimarka. Kral da var, kraliçe var işte. Monarşi ama mutlak monarşi.
-
2024-10-28 17:33 Evet ama 99 müçtehit diye bir kuruluş var, din alimleri. Kimin seçime katılacağını, kimin katılamayacağını bunlar belirliyorlar.
-
2024-10-28 23:11 Yani demokrasi için sadece seçim yetmiyor diyelim. Seçimin dışında bunlar, bunlar, bunlar da olacak. Basın, propaganda… Burada beyan da o kadar belirleyici olmayabilirdi. Mesela Kuzey Kore’nde de Demokratik Kore, Demokratik Halk Cumhuriyeti yani hani… Canım Afrika’da ne kadar lüzumsuz ülke varsa hepsinin adı bilmem ne Demokratik Cumhuriyeti yani. Hani 30 yıldır aynı adam yönetiyor. Bir sürü hale ele geçirmiş hepsini. Bilmem Kongo, Demokratik, şu bu Cumhuriyeti. O öyle tabii ki. Peki hocam şeye ne diyorsun? Beyan şüphe uyandırıyor aslında. Bir noktadan sonra, niye bunu vurgulamaya bu kadar önem veriyor? Neden Fransız Demokratik Cumhuriyeti, bilmem ne Almanya Demokratik Cumhuriyeti deme değeri çok duymuyorsun da, Zimbabwe ve Kongo bilmem nere, yine Bizsau Demokratik Cumhuriyeti demeye bu kadar önem veriyorsun?
-
2024-10-28 17:37 O niye öyle cemahiriye deme gibi bir gerek duymuş ki yani? Hocam, biliyorsun oradaki o devlet sistemini kendi icat etti.
-
2024-10-28 17:38 Halka ait herhalde. Yani topluma ait, halka ait gibi çevrilebilir. Halk zamazingosu.
-
2024-10-28 17:40 Her erkek yurttaşın. Zaten erkekler yurttaş oluyor. Onu söylemene gerek yok. Zaten erkeksin yurttaş olabiliyor.
-
2024-10-28 17:42 Çünkü burada hayal gücü devreye giriyor. Ama gidişat onu gösteriyordu. Biliyorsunuz Cumhuriyet tartışması Mithat Paşa ile başlamıştı.
-
2024-10-28 23:13 Bu da Osmanlı’nın o büyük iç çatışmalara Milletler arası çatışmalara ulaştı. Yani şunu demek istiyorum, mesela Fransa’da… Sınıfsal bir çatışmadansa etli bir çatışmaya dönüştürür. etnik ve dini renk bulaştı o işe. Mesela Fransa’da ulusal bir devlet yapısı oluştuğu için 16. yüzyıldan sonra Burjuva’da Fransız, köylü de Fransız, feodal da Fransız. Yani onların böyle bir, tamam çok az bir Yahudi topluluğu var. Bazen bir temizledikleri, o kendi işlerinde tasfiye ettikleri bir protestan topluluk var vesaire. Ama devrim döneminde artık yani herkes Fransız olduğu için Fransız Burjuvasisi köylüyü yanına alarak ya da o dönemki proletariyi yanına alarak bir devrime liderlik edebildi. Ama Osmanlı’daki Burjuva’sı bunu yapamazdı çünkü büyük çoğunluğu Ekaliyet üyesiydi ve kendi aralarında da biliyorsun anlaşamıyorlardı
-
2024-10-28 23:14 bizim bazı milliyetçi tarihçiler şöyle sanıyor ya da işte görüştekiler. Ermeniler, Rumlar, Yahudiler kendi arasına çok iyi anlaşıyorlardı. Hepsi Müslümanlara karşı ortak bir cephe oluşturuyordu. Halbuki tam tersi. Rumlarla Ermeniler ve Yahudiler üçü arasındaki rekabet düşmanlık ve mesafe kesinlikle Türklere duydukları mesafeden çok daha fazlaydı.
-
2024-10-28 23:11 Bugün hani Lübnan’da nasıl paramparça bir hayat var, onun gibi düşün. Yani Osmanlı Devleti’nden geriye kalan şeyleri incelemek için Lübnan iyi bir laboratuvardır hala. Orada biliyorsun hiçbir şey işlemiyor. Hiçbir kurum işlemiyor. İşte Maruni polis, Maruni hırsızı tutuklamıyor. İşte Şii devlet görevlisi, Şii birinin göz ardı ediyor, kusurunu falan. O yüzden ortada bir devlet falan yok. Osmanlı’nın son zamanlarına doğru da yaşanan problemlerden biri. Ordusu bile yok hocam. Ülkeyi örgüt savunuyor. Ya öyle bir şey. Şimdi ordu şöyle oluyor. Herkes kendi köyüne kaçıp, kendi köyüne savunmaya bakıyor. Çünkü orduda milli şuur yok. Herkes kendi etnik grubunun… Seçimler bile aslında şey. Yani adaya falan bakmıyor. İşte Dürziler’in kendi partisi var, İlerici Sosyalist Parti, ona oy veriyor. İşte Şiilerin partisi var. Marulilerin neydi? Ketayip partisi mi? Yani böyle bir cumhuriyet yani. Orası da böyle bir cumhuriyet mesela. Bu anlamda bir demokrasi olduğunu söyleyebilir misin? Yani şey bile yok. Gerçek nüfus sayımı yapılmadığı için işte cumhurbaşkanı ne o? Hristiyan olmak zorunda. Başbakan sünni olmak zorunda. Meclis başkanı Şii olmak zorunda. Şiiler nüfusun yüzde otuzunu neredeyse geçmişler ama başbakan ve cumhurbaşkanı olamıyorlar. İşte buna demokrasi diyemiyoruz yani. Bu bir cumhuriyet modeli.
-
2024-10-28 23:12 Türkiye’de cumhuriyetten önce eğer parlamenter sistem tarihi incelenecekse, 1909’dan beri Türkiye’de parlamenter sistem vardı. Padişah’ın zaten hiçbir yetkisi yoktu ki. Ne yetkisi vardı Padişah’ın? 1909’dan sonra yani savaş açma yetkisi meclise aitti. Barış ona aitti. Kanun teklifleri, kanunların kabulü, kanunların geçerli, anayasa hazırlanması vs. Bütün yetki alanları zaten alınmıştı Padişah’ın elinden. O yüzden artık Padişah kalsaydı bile, siyasi hiçbir yetkisi olmayan biri olarak kalacaktı. Ama tabii işgal konumları değiştirdi
-
2024-10-28 23:12 Yürüyebilirdi. Neden kimse buna razı olmadı da böyle aç bilaç, ayağında çarık, elinde silah yokken Anadolu’ya geçti, orada savaşmaya başladı, dünya devlerine meydan okudu
-
2024-10-28 23:12 Burada kıta demokrasisi tarihi ile Britanya demokrasisi tarihi arasındaki farkı bilmek gerekiyor. Osmanlılar bir dönem Britanya’ya örnek aldılar. Hem bir yandan kral olsun, bir yandan iki meclis olsun. Şimdi meclis ayağın meclis mevzusu. Ama bu gençlerin çoğu Fransa eğitimli ya da meraklısıydı. Biliyorsun yani Fransızca eğitim gördükleri için daha çok Fransız Cumhuriyeti, işte Fransız Devrimi, Napolyon Devrimleri bunların tesiri altındaydılar. Onlar daha böyle köklü bir çözümden yanaydılar. Zihinsel olarak kendilerine Britanya değil, Fransız Cumhuriyet geleneğine, Fransız Devrim geleneğine yakın hissediyorlard
-
2024-10-28 23:13 Türk Milliyetçiliğinin gıdası da temelde Fransız Milliyetçiliğidir. Fransız kültür milliyetçiliğidir. Yani şöyle, kendini işte Türk hisseden herkes, Türk kültürünü benimsemiş herkes Türktür diyor ya bu. İşte bu Fransızlardan alınan bir, nasıl diyeyim, formüldür yani. Bugün mesela Fransa’da siyahi bir futbolcu, işte bilmem Afrika, Cameroon’dan şuradan buradan gelmiş bir işte topçu futbolcu, ben Fransız’ım diyebiliyor. Ama mesela Almanya’da bunu diyemez mesela. Ben Alman’ım falan derse insanlar gülerler yani. Onu Alman olarak görmezler.
-
2024-10-28 23:13 Laiklik konusundaki düşünceleri de biliyorsun ki Fransa ile hemen hemen aynı değil. Mesela Britanya da ne diyor? Sihler kafasına ne o sarı takabiliyorlar. Şeriat mahkemeleri var galiba değil mi? Pakistanlılar bilmem nereler için İngiliz hukuku tanıyor sanırım onları. Yani çoklu hukuk sistemi, çoklu kılık kıyafet sistemi, çoklu eğitim sistemi gibi unsurlar Britanya’ya mahsus. Ama Fransa’da bunlar yok. Yani bir layıklık yasası geldiği zaman tamam kardeşim bütün okullar buna uyacak. Bir milli marş geldi mi herkes buna uyacak. Bir millet tanımı geldi mi herkes buna uyacak. Yani bizimkilerin kafasındaki model biraz Fransa modeli olduğu için o şekilde radikal bir çözüm yani saltanatın tümden kaldırılması düşüncesindeydiler.
-
2024-10-28 23:14 yazıda şu vardı şimdi 2006 yılına kadar tarih bölümlerinde abdülhamid hakkında hemen hemen hiçbir tez yok bak 28 şubat sırasında hiç yok o zaman hiç yok 2002 lerde falan bu şu anki elemanlar iktidara geldiğinde yılda bir tane falan sonra 2010’da mı? Yani böyle artık böyle bu diziler falan da başladı ya, bir şeyler başladı ya böyle. Ya yılda… Şeyde anayasa referandumundan sonra yani. Referandumdan, bak şeyle mukayese edebiliyorsun. Yani hükümetin mutlak gücü almaya başlama aşamalarıyla, Abdülhamit hakkında yapılan tezlerin sayısal sıçrayışları arasında doğrudan bir şey var, korrelasyon var yani. İnanılmaz bir korrelasyon var. Şöyle 2007’den sonra bir iki tane, 2010’dan sonra üç beş tane, şundan bundan sonra derken bu işte şuydu, diziydi, miziydi derken… Bir de şey, şu şey vardı ya hocam, fesli maraş dondurmacısı vardı bir tane. Onu da mesela daha çok öne çıkarmaya başladılar. Çünkü o sürekli Abdülhamit diyordu, Abdülhamit diyordu falan. Böyle bir Abdülhamit rüzgarı yükselmeye başladı yani. Bütün her yerden basılıyordu bu kitaplar. Böyle işte Kurtlarla Dans, Abdülhamit’in bilmem ne çok zeki, çok süper bir diplomasisi var, muazene politikası şöyledi böyleydi. Ki bayağı saygıdeğer tarihçiler de bu yukarıdan gelen komutla herhalde sanırım bu rotaya da girdiler. Hepsinin böyle bir Sultanahmet Ömer’in bir takım kitapları çıktı. Ve yılda 35-40 teze yükseliyor. Yanlış hatırlamıyorum ama 50-55’e kadar çıkıyor.
-
2024-10-29 09:14 Normalde sarayda içeri kapıdan giremeyeceğin yerlerde en yoksul ailelerin çocukları bile bazı şartlar yerine getirebiliyorsa eğer en üst makamlara gelebiliyorlar. Kadınlar bir sürü hak elde etmiş. Hatta mevcut iktidarın kendisi bile buna bir örnek sayılabilir. Bir örnek tabii canım. Onlar çoğu işte Anadolu’nun ücra bölgelerinden gelip, şu an Türkiye’yi yönetiyorlar. Şimdi Osmanlı zamanında, bilmiyorum bunu konuştuk mu, İstanbul’a yerleşmek bile yasaktı ki. Bırak öyle siyasete gireceksin, yüksel, öyle bir şey. İstanbul’a gelip gezmek bile seyahat tezkeresi gerektiren bir şeydi. Kimsin, nesin, nereden geldin diye kontrol ediliyor. İstanbul’un nüfusu 400 yıl boyunca niye hiç artmıyor?