Highlights

  • 2023-12-05 21:41 Hala da hayatta üstelik. Ken Wilber ismi. 70’li yaşlarının hemen başlarında şu anda. Bu çok enteresan bir adam. Çok erken yaşlarda epey bir kitap yazmış. Daha yaşı 30 olmadan 9-10 tane kitabı var yayınlanmış ve Baya da çok satmış kitaplar, çok da tanınır bir hale gelmiş. Bu adamın ortaya attığı düşünce şekli, düşünce yapısı ya da bakış açısı diyelim, integral paradigma diye geçiyor. Çok özetle şunu söylüyor aslında Ken Wilber, insanın hayatta varoluşunun birden çok boyutu vardır. Bedensel boyut, zihinsel boyut, ruhsal boyut gibi. Bu boyutların tamamında dengeli olabilmek için integral düşünceyle, bütüncül, holistik düşünceyle hayata bakmak gerekir. Her Şeyin Kısa Tarihi isimli Türkçe’ye çevrilmiş olan bir kitabı var. Bu kitabın da linkini gene açıklamalar kısmına bırakırız. Bir de bu konulara farklı bir yerden gönderme yapabileceğini düşündüğüm Metanet ve Merhamet isimli bir başka kitabı daha var. Ben aslında o kitapla tanışmıştım daha çok Ken Wilber’la. İlk görüşte aşk diye bir laf vardır ya, o kitapta da ilk dokunuşta aşk diye Traya Wilbur’la tanıştıktan çok kısa bir süre sonra evlenmelerini, evlendikten çok kısa bir süre sonra Traya’nın geçirdiği hastalığı, o hastalıkla beraber yaşadıkları mücadeleyi ve en sonunda da Traya’nın hayatını kaybedişini anlatıyor. Çok etkileyici bir kitap gerçekten fakat asıl dediğim gibi her şeyin kısa tarihi, Ken Wilbur’un teorisinin anlamı da epey bir işe yarıyor. Şimdi beni enteresan bir yerden daha yakalıyor. Bunu da yakın zamanda fark ettim aslında okurken. Biliyorsun ben bütün bölümlerde filmden bahsedince hep aklım Matrix’e gidiyor. Wachowski’lerden bir tanesiyle de beraber uzun bir röportaj yapmışlar. Ve Matrix filminin arkasındaki felsefi yapıda da Ken Wilber’ın izlerini görebiliriz. Bu da beni enteresan bir şekilde yakalayan başka bir açı aslında. Ken Wilber’ın söylediği müthiş bir üçlü var, sanat, bilim ve ahlak üçlüsü, birbiriyle uyum içinde birbirinden beslenerek var olduğunda bambaşka bir şey ortaya çıkar diyor ki bunu bir parça sana pas atacağım az sonra. Renesans da çok bariz görüyoruz. Ve bugünün yaşanan pek çok sıkıntısının ana sebebi olarak da sanat, bilim ve ahlakın aralarındaki bağı unutacak şekilde birbirlerinden kopuk hale gelmeleri, bilimin ahlaktan, ahlakın sanattan her birinin diğerinden kendini daha ön planda çıkarmaya yönelik yaklaşımları olduğu Bundan dolayı da aslında insanlığın büyük bir darboğaza girdiği, işte ahlaki çürümelerin de sebebinin arkasında, bilimsel tıkanma ya da gelişmelerin de arkasında bu üçlünün dağılması olduğunu iddia ediyor.

  • 2023-12-05 21:42 Yani dünyada ne olmuş, Rönesans’a nasıl gidiliyor? Bak, 1406’da İbni Haldun ölüyor. Leonardo da Vinci 1452-1591. 1453 İstanbul alınıyor. Leonardo İstanbul alınışından bir yıl önce doğuyor. 1475-1564, Leonardo yaklaşık 20’li yaşlarda Michelangelo doğuyor. Erasmus var, müthiş bir olaydır. 1465-1564, yani Michelangelo’dan 10 yıl önce doğuyor. Leonardo ile arasında 12-13 yaş var. Nikola Machiavelli 1465 doğumlu aynı tarihte Erasmus’la doğuyor. Üstünde Kopernik var 1473. Dikkat et tarihler birbirlerine ne kadar yakın. 1453’te İstanbul alınmış, 1473’e 20 yıl sonra gelinceye kadar tam 5 tane dünyayı aydınlatan kişi var. Hop İngiltere’ye geldik. Kopernik biliyorsun Polonya’nın kuzeyinde Erasmus Hollanda Thomas Moor var. Moor 1478 çok önemli bir kişi. Raffaello topa girdi. 1483 İtalya yine İtalya. Leonardo İtalya, Michelangelo İtalya, hop Martin Luther. Almanya, 1483. Bak 1452-1483 tarihin nasıl insanları bir araya geldiler. Bir tanesi sanat, bir tanesi uzay bilimi, bir tanesi kiliseye karşı çıkan Martin Luther, bir tanesi ahlak anlayışı, Thomas More eğitim tarafı da var. Montaigne, geldik 1500. 33’e çok soylu biri. Kendisi bir kendi ailesine ait bir şatoda yaşayan biri. Montaigne’e baktığın zaman.

  • 2023-12-05 21:44 Rönesans’ın başlangıcı, Rönesans yeniden doğuş demek. Nasıl başlayacak bu? Artık iki hakikat başladı. Birinci hakikate göre işte İncil’in anlattığı şeyler vardı. Gerçek şu, gerçek bu, gerçek bu diyordu. 1200’lü yıllardayız. 13. yüzyılın başı. 1200’lü yıllarda Kral 2. Fredrik var. Fredrik’in olduğu zaman olay bir karışıyor. Ortalık bir enteresan bir şey oluyor. Nereden çıktı? Burada İbn-i Rüşd’ün Aristoteles çevirileri var. Batı dünyasının bildiği bir şey yok. İbn-i Rüşd Arapçadan Yunancadan çevresini yapıyor. Çevreyi yaptıktan sonra bunu artık Batı dillerine tercüme etmeye, Latinceye tercüme etmeye başlayınca Batı dünyası bir dakika diyor ya. Aristoteles diye biri varmış, bir dakika Platon öyle demiş, uzay şöyleymiş, Tales, Anaximandros, Anaximanes vs. vs. ya bir dakika Pisagor, sayılar, kendi içerisinde bütün bu Heraklitos’un değişmeyen şey, tek şey değişimdir, kavramlar, laflar, dönüyor ki bir dakika İsa’nın söylediği tek taraflı bir hakikat yok, başka bir hakikat daha var. İşte o zaman neden hala Rönesans’taki eserlerin bu kadar etkileyici olduğunu görüyorsun? Çünkü gerçekçilik akımı başlıyor.

  • 2023-12-05 21:45 Yani 1508’de ilk defa bir cesedi incelemeye başlıyorlar. Anatomiye bakıyorsun, Michelangelo bu işle niye ilgiliymiş diye, ilk insan kafa tasını 1489’da satın alıyor. Ve 1510 ile 1511 arasına baktığın zaman 20 tane otopsi yapmış karşındaki adam. İşte o yüzden Michelangelo’nun yapmış olduğu heykellerde müthiş bir gerçekçilik var. Yani damarları görebiliyorsun, Davut’u görüyorsun. Musa’yı görüyorsun, Pieta’yı görüyorsun. Pieta biliyorsun, Vatikan’a girdiğin zaman hemen sahada bulunan o ünlü büyük heykeldir. O Meryem’in kucağında yatan İsa çok gerçekçidir. Bir adım sonra bakıyorsun, Rönesans’ta bütün heykeller, bütün resimler çok gerçekçi. Da Vinci’nin o ünlü resimlerinden bir tanesi, The Last Supper denen son şölen. veya Sistina Chapel’a inmeden yukarıda bulunan Raffaellinoğlu alanında, 3 ayrı odadır biliyorsun, oradaki o müthiş resimler ki en önemlisi The School of Athens’dır.

  • 2023-12-05 21:46 Bunları ne besliyor? Gerçekçilik. İşte gerçekçilik bir adım sonra neye dönüyor? Son derece acımasızca gelen, bugün dünyada bu konuya ciddi eylemler dışında çoğunun açıkçası ve dürüstçesi bilmediği, basit çeşitte uydurduğu bir şey vardır. Mahkemelizm işte her şey mübahtır. Hayır. Mahkemel diyor ki, olması gereken için olanı bırakan ahmaktır. Çünkü elindekinden de olur. Öyleyse mesele olan üzerinden hareket etmektir. Onun bu menfaat diye baktığımız konu müthiş bir yoksulluktan gelen bir hikayedir. Peki bunlar nereden beslenmişler? Bunlar 872’de doğan Farabi’den. Bunlar 1332’de doğan İbni Haldun’dan. Hepsinin beslendiği kaynaklar bunlar. Gerçekçiliğin kaynakları burası.

  • 2023-12-05 21:47 Ardından Kopernik. Kopernik, işte o ünlü hikayeleri. Dünya durmuyor, dönüyorlar. Pisa Kulesi meselesi, Galileo devreye girdi. 1564’teyiz. Ama bunlar kimlerden etkilenmiş diye dönüp bakacak olursan, hepsi Pisagor’un 6. yüzyılda anlattığı. Yani bütün bu meselelerin kökü eski Yunan’ın tamamen batıya gelmesiyle ve bunu da Müslüman filozofların çevirileriyle, düşünce adamlarının çevirisiyle gelmiş. O nedenle Rönesans’taki o büyük gerçeklik, yani gerçeğin ta kendisine ulaşmak, eldeki o damar, tül şeklinde mermerin yapılmasının arkasında yatan kriter temel olarak baktığın zaman bu çıkıyor.

  • 2023-12-05 21:48 Almanya’da, bugün Türkiye’de de öyledir. Mesela Kemerburgaz. Değil mi? Hani Kemerburgaz diye bir yer var. Burgaz nedir? Kumburgaz. Kumburgaz. Ya bu Burgaz ne? Artından şunu konuşmuştuk. İşte dedik ya Tripolis, Tirebolu, Hayrabolu, Safranbolu, Bolu gibi sonu Bolu ile biten şehirlerin tamamı aslında Roma’nın istilasında kalan şehirler, polis. Konstantinapolis gibi. Konstantin’in şehri. Almanya’da, Romalılardan kalan, tabi ki burada dil müthiş bir etki ile devreye giriyor. Almanya’daki, bugün haritaya bakarsan, ben en son baktığımda 1100 taneydi, onun istatistikleri de var. 1100 tane kent, kasabanın adı Burg ya da Berk ile bitiyor. Burg, kalenin içi demek. Yani burç, Türkçesi burç, kalenin burcuna çıktım denilen hikaye o. Belki ise kalenin dışında yaşayanlar, kale aslında soyluların ve soylularla beraber yaşayan orta sınıfın bulunduğu yer. Burası işte Brandenburg kapısıyla ünlüdür veya Heidelberg. Bütün kentlerin oluşumu buralarda olmuş. İngiltere’ye doğru gidersen Shire’ı görürsün veya Castle görürsün, Caster görürsün. Bunların hepsi ya Latince kale kelimesinden ya da Burgberg gibi Almanca kale kalenin dışından gelmekte.

  • 2023-12-05 20:24 Nereden geliyor diye baktığında Roma’daki avam kamerası, lordlar kamerası diye bugün İngiltere’de açığa çıkan, Roma’da ise soylular ve plebler veya Amerika’da gördüğün temsilciler meclisi, kongre gibi gibi farklı farklı alanlar, bizde bir zamanlar bulunan cumhuriyet senatosu, meclis, bu iki başlılık niyedir, arkasında ne yatmaktadır, ders çalışınca senin gideceğin adres daima Roma olur.

  • 2023-12-05 20:24 Roma, bütün bu yönetsel bugün kitaplar, şunlar, bunlar, bu liderlik eğitimleri, liderlik konferansları, konuşmalar, etkili konuşmalar, sunum becerileri, bunun bile köküne bakarsan, konuşmaların büyük bölümü Kikero’ya aittir, M.Ö. 70’lerdeyiz. Bütün o yönetim biçimi, bugün şirketlerde gördüğün ünlü bir tarif vardı işte, kariyer basamakları denir buna.

  • 2023-12-05 21:49 Diyordum ki Burg ve Bergler’in düşünmesinde fark var. Fark var. Çünkü Burg’un içinde, yani Burçlar’ın içinde sen eğitim alırsın. Eğitimi nasıl alırsın? Almancası şöyle. Okula gidersin. İngilizcesi school. Fransızcası école. İtalyancası école. Türkçesi okul. Kelimelerin hepsi aynı. İsveççesine git. Rusçasına git. Norveççesine git. Hiç değişmiyor. Kelimelerin hepsi aynı. Çünkü okul boş zaman demektir. Sana kalan leisure denen bir şeyi düşünmek için bir sanatla, bir yaratıcılıkla ilgili sana kalan bir şey yapabilme zamanıdır o. Okula gitme gerekçemiz bu.

  • 2023-12-05 21:49 O yüzden bütün dini metinler şiir şeklindedir. Ezberlemek zorundasın. Ezberlemek, yazının olmadığı dönemlerde, M.Ö. binlerde, Hesiyet Ostan, Omer Ostan gelir. Ezberlediğin müddetçe anlatması ve aktarması kolaydır. Düz yazı yok zaten. Bunların hepsinin arkasında da bu var. Az evvel dedin ya okul boş zamandır diye.

  • 2023-12-05 20:55 Artı Fransızcanın bir özelliği vardı hatırla. Fransızca’da eş anlamlı kelime olmadığı için uluslararası anlaşmalar hep Fransızca yapılıyor.

  • 2023-12-05 21:51 O yüzden o toplumda ahlaktan söz edemiyorsun. Zaten çatışma burada çıkıyor. Mesela sana çok ilginç bir şey söyleyeyim. benim çok sevdiğim, çok enteresan yazıları olan biri var. Çok tavsiye ederim. İskender Öksüz Hoca. Yazıları müthiştir, müthiş. Onun bir yazısından alıntı yapacağım. 1968-73 arasında İstanbul’da istasyon şefliği yapan, sonra da Ankara’ya tayin olan Duane Claridge diye bir kitap yazmış bir adam var. A Spy for All Seasons, My Life in the CIA. Her mevsimin casusu, CIA’deki hayatım kitabını yazmış. Türkçe’de yayınlanmamış bir kitap. Yolsuzluk, hırsızlık, aile boyutu hainler, başka ahlaksızlıklarla bu casusun ne ilgisi var? Şimdi o muhafazakar toplumun ahlaksız saydığı şeyleri de şöyle koymuş. Türkiye’ye eşi Maggie ile geliyor. İki de çocukları var. Yavaş yavaş ailede sorunlar yaşıyorlar. Onun böyle gönlünü tenis oynadıkları bir arkadaşın eşini Helga’ya kaptırıyor. Boşanıyorlar. Kız arkadaş, evlenme filan filan. CIA’nin gözünün önünde oluyor ama kimse ses çıkarmıyor. Böyle devam eden ilginç bir takım konuları var. Ama beni ilgilendiren ve çarpıcı olan şu. Doğu toplumlar için şunu söylüyor. Yalan makinesi Doğu’da çalışmaz diyor. Maalesef izleyen yıllarda gizli hizmetler, clandestine services, yalan makinesine gereğinden fazla önem atfetti ve bunun ceremesini de çekti. Yalan her kültürde aynı değil. Bizim priten geleneğimizden ötürü Amerikalılar iyi denek oluyor. Fakat mesela Araplar ve İranlıları değerlendirmek pek zor. Çünkü onların kültüründe bazı şartlar altında yalan söylemek kabul edilir bir davranış. Bu yine WOG ne olduğunu söyleyeceğim birazdan. Bu unsurun bir başka görünümü. Nihayet poligraf makinesi yani yalan makinesi batıllar tarafından, batıllar için tasarlanmış bir cihaz. Aleti bu kültür bağlamının dışına çıkarınca sorunlar başlıyor.

  • 2023-12-05 21:51 Bilir misin çırak bu agorafobi ne demektir? Ne demektir? Geniş meydan, agora geniş meydan demek. Meydan korkusu. Meydanlarda bulunmaktan bir fobi. Burada bir şey olacak diye. Peki sınav sorusu çırak. Kimlerde en çok görülür? Liderlerde mi? Zenginlerde. Çünkü fakire kim saldıracak meydanda beni? Kim tanıyor ki peşime gelecek? Ama bir zenginde agorafobi oluşuyor. Meydan fobisi, meydan korkusu.

  • 2023-12-05 21:51 Dürüst, Farsça bir kelime. Sağ, sağlam, doğru, düz, düzgün anlamına geliyor dürüst kelimesi. Türkçe bir kelime değil bu. Öz Türkçe bir kelime değil.

  • 2023-12-05 21:52 Öyle zannediyoruz kendimizi ama bence bir metafor kullanmakta fayda var diye düşünüyorum. Biz geçici, yani mevsimlik işçileriyiz doğanın. Anadolu’nun çok kadim laflarından biri vardır. Mesela Anadolu’da bağa, bahçeye, tarlaya bir şey ekerler. Ve bunu ekerken çok güzel bir şey söylerler. Derler ki, kurda, kuşa, aşa diye serperler. Hepsi sana değil hayatım. Sen bencil insan, kurallar koyuyorsun, dürüstlük diyorsun, ahlak diyorsun, o öyle giyindi diyorsun, bu böyle giyinmedi, bunun bacağı göründü, öbürünün dekolitesi vardı, bu kafasını kapatmış, öyle konuştu, burnunu karıştırdı. Burnunu karıştırdı da ne yaptı ki? Niye Güneydoğu Anadolu tipleri hep çizilir karikatürlerde burnunu karıştıran? Çünkü su yoktur. Su olmazsa burnunda toz birikir. Nefes almak için onu dışarı çıkarırsın. Ve çırak ben senin gözlerinin içine bakarak gözümdeki tozu çıkardığımda hiç rahatsız olmazsın. Tozdur en nihayetinde. Ama burnumu karıştırdığımda bana son derece yabani olduğuma dair bir şey söylersin. Oysa ben çok dürüstüm. Burnumu temizliyordum. Şimdi bu katı gerçekle bununla yüzleşecek bir gücün varsa ahlak bekçiliği yapmıyorsun, esnemeyi öğreniyorsun.