Highlights

  • 2024-11-24 09:03 İşte batıdaki elitler bir devrim tehlikesinden, bir işçi ayaklanmasından korktukları için yavaş yavaş halkı sisteme integre etmek için oy kullanma yetkisini genişlettiler ve böylelikle de sosyal huzursuzluğu daha hafifletmeye, minimalize etmeye çalıştılar.

  • 2024-11-24 14:01 2000’lere kadar Avrupa’da yani genelde Batı Akademisi’nde iki farklı tez hakimdi

  • 2024-11-24 09:06 Bir tanesi işte kurumlara, kurumları vurgulayan bir tez. Bu Douglas North ve yeni kurumsalcılar. ben bahsediyorum burada.

  • 2024-11-24 14:02 Anna Gunther-Frank olsun, Wollerstein olsun, daha Marksist primitif sermaye birikimi görüşünü benimseyip kolonilerden batıya gelen sermayenin, kârların batıda kalkınmayı sağladığını savunan görüş

  • 2024-11-24 14:02 Esasında Darren Hodgemoğlu, Simon Johnson ve James Robinson da bu iki görüşü birleştiriyorlar

  • 2024-11-24 14:02 1980’lerden itibaren bu konuda çok hani detaylı kliometrik çalışmalar yapılmaya başlandı. Mesela Patrick O’Brien’in bu konuda çok güzel bir makaleleri vardır işte. Çevrenin Avrupa’daki kalkınmaya katkısı adına bir makalesi vardır.

  • 2024-11-24 14:02 19. yüzyıl İngiltere’sinde kolonilerden gelen kar toplam sermaye birikiminin %10’unu en fazla oluşturmaktı.

  • 2024-11-24 14:02 , 1500 ile 1900 arasında Avrupa’nın tüm dış dünyayla, koloniler de dahil, dış ticaretinin hacmi %5’ti

  • 2024-11-24 14:02 tüm İngiltere içi kapanık bir ekonomi olsaydı, hiç dışarıda olmayan bir ticari ve ekonomik aktivitesi olmasaydı, 19. yüzyılda gayri saf ülke hasılası %6’ı sadece düşük olacak

  • 2024-11-24 14:03 Robinson ve Johnson dedi ki, tamam yani Patrick O’Brien olsun, işte Josephine Collie olsun, bunların verildiği koloniyalizmin doğrudan bir katkı sağlamadığını gösteriyor olabilir. Ama ya peki dolaylı ve belirleyici bir katkısı daha varsa? sorusunu sordular ve 2005 yılında The Rise of the European Atlantic Trade adına bir makale yayınladılar.

  • 2024-11-24 14:03 diyorlar ki esasında Batı’dan gelen kolonyalizm, kolonyalizm sayesinde ortaya çıkan yeni bir sosyal sınıf, yeni kraliyetten ve Avrupa’nın status quo’sundan bağımsız olan bir sınıf Avrupa’daki kurumsal değişimin öncüsü oldu

  • 2024-11-24 14:03 İspanya ve Portekiz örneği vardır. İngiltere ve Hollanda örneği vardır.

  • 2024-11-24 14:03 İspanya ve Portekiz’de sömürgecilik pek bir katkı saldığını söyleyemeyiz. Genelde sömürgelerden gelen paralar Madrid’de saray olarak kullanılıyor

  • 2024-11-24 14:03 İngiltere’de daha farklı bir biçimde kullanıldı. İngiltere’de çünkü kraliyet sömürgecilik ticaretinin tekelini almayı gücü yetmedi. Bu da hani çok küçük bir kurumsal farklılıktan kaynaklanır. Çünkü 16. yüzyılda İngiltere ile İspanya arasında çok çok küçük bir kurumsal farklılık vardı. Sadece bir tık daha İngiltere kraliyeti daha böyle bir tık daha güçsüzdü ve bu yüzden de tekelini kolonyal ticarete alamadığı için bu bağlamda da kendisinden bağımsız belli bir bourgeois sınıf ortaya çıktı

  • 2024-11-24 09:13 Ve buluyorlar ki Avrupalıların daha böyle ölüm oranının daha az olduğu ve yerleşebildikleri yerlerde daha böyle kapsayıcı kurumların kurulduğunu, yerleşemedikleri yerlerde de daha sömürücü, yani pabrica ise vurkaç minvalinde bir kurumların kurulduğunu ifade ediyorlar.

  • 2024-11-24 09:16 Çünkü ahiretten de baktığımızda yaşam standartları, demokratik değerlerinde Afrika kıtasında en yüksek olduğu ülkelerden bir tanesi. Peki bu Kongo ile Bosfana arasında neden bu kadar fark oluştu?

  • 2024-11-24 14:01 Çin üstüne tabii ki, Daron Acemoğlu’nu en çok eleştiren isimlerden biri de tabii ki Çin üstüne çok etkilik çalışmaları olan You and Your Ink mesela teoritmiş de, eleştirmiş de özellikle Nobel ödülünden sonra. Kısacası ben özetlersem, Çin Komünist Partisi’nin egomanyasının bir süre sonra dışlayıcı kurumlar nedeniyle ekonomik büyümeyi yavaşlatacağını ve aslında ekonomide yaratıcı yıkımın önündeki siyasi engeller nedeniyle Acemoğlu’nun deyimiyle kısır döngünün Çin’in bu gördüğümüz mucizevi kalkınım hikayesini sonlandıracağını, yavaşlatacağını söylüyorlar

  • 2024-11-24 14:00 Acamoğlu açıkçası Frank Zieglot ile 2006 yılında bir makalede yayınlamıştı. Bu makalenin tam olarak adını hatırlamıyorum ama kendileri iki farklı büyüme stratejisi kavramı sağlaştırıyor.

  • 2024-11-24 14:00 Bir tanesi yatırıma sermaye birikimine doyar bir taklit büyümesidir. Bu esasında daha geri kalmış büyümelerin inovasyonda ön cephede olan ülkelere yetişmek için uyguladıkları stratejidir. Mesela birinci tip bir büyümede demokrasi o kadar gerekli olmayabilir. Çünkü bu tip bir büyümede bir yaratıcı yakın o kadar da yoğun bir biçimde tezahür etmeyecektir. Hatta Filip Agüyo’nun ders kitabından ilk başında bu iki tip büyümeyi kavramsallaştırır ve bunları demokrasiyle oranlar. Cidden bu imitation-led growth Acemoğlu’nun dediği şey de belki de o kadar da siyasi kurumlar ölümcül olmayabilir.

  • 2024-11-24 14:01 Fakat ikinci tip büyüme ise inovasyon, yani inovasyona dayalı büyüme. Bu inovasyonun ön cephesi olan ülkelerin tüm dünyadaki inovasyonun ön cephesini genişletmeye sıfırdan yani yeni inovasyonlar yaparak teknolojiyi genişletmeye yönelik yaptıkları inovasyondur.

  • 2024-11-24 14:01 Şimdi yani ilk başta Çin 2012-2013’e kadar imitation let’s be growth izlediğini görebiliriz. Ama 2013 sonrasında Acamoğlu kitabını çıkardıktan sonra, Çin daha fazla bu seferden taklit stratejisinden ayrılıp, daha böyle inovasyon, kendi icatlarını, inovatif kazancını elde etmeye yönelik bir strateji izlemeye doğru hafiften yöneldiği ifade edilebilir.

  • 2024-11-24 11:32 Bu yaratıcı yıkımın en büyük engellerinden birisi de esasında şirketlerin, eski şirketlerin, zombi şirketlerin politik bağlantılara sahip olmalarıdır.

  • 2024-11-24 14:06 Ve şu an daha, yani bugünkü konjunktürde, 2024’te, Çin’in gelişmiş bir ekonomi ve inovasyonla dünya lideri olduğuna bence söylemenin çok doğru olmayacağını düşünüyorum. Belki 10 seneye olabilir, 15 seneye olabilir.

  • 2024-11-24 14:06 bugün hala, daha orta gelir tuzağını aşmamış bir ülkede böyle bir ifade kullanmanın biraz da zorlama olacağı kanısına sahibim. Ama yani aşabilir mi? Aşabilir. Yani kimse bunu bilemez.

  • 2024-11-24 13:59 Mesela Balkan ülkelerinin Avrupa’nın kalınlığına göre gelişmemesinde Osmanlı etkisinin ne kadar olduğu araştırılmıştır tarihçilikte. Mesela bu ne kadar etkisatçıların ilgisini çekti bilmiyorum da tarihçilerin bunu araştırdığını biliyorum zamanında. Hatta bizim Halil İnalcı’nın batıdaki araştırmalarının merkezlerinden bir tanesiydi

  • 2024-11-24 13:59 Çok basitçe ifade etmek gerekirse mesela Hepimizin bildiği gibi 2003’te Amerika Irak’ı işgal etti. Irak’ta petrol var ama Amerika harcadığı parayla Irak işgalinden elde ettiğinin arasında hiçbir ilişki ben göremiyorum mesela. Bunun gibi, evet dünyada mesela kolonyalizm diye bir şey var, çok haklısınız. Ama bunun da tek kategoride değerlendirilmesinin biraz yanlış olduğunu düşünüyorum

  • 2024-11-24 14:11 Kore yakın ve sıcak bir tehlike ve ideolojide bir tehlike yaşayan bir ülkeydi. Kore’deki 1950’lerin sonundaki askeri darbeden sonra gelen yönetim açısından ekonomik bir başarı herhangi bir askeri yönetimin olduğundan çok daha fazla bir hedef olarak konmuştu. Yani diğer ülkelerdeki, askeri darbelerdeki ilk hedef belki ülkede istikrar, ülkede bir otoriter yönetimin kurulması, ülkedeki güvenlik olabilirken Kore’de bütün bunların yanında ekonomik bir iddia da ortaya koymaları gerekiyordu. Çünkü yanı başlarında Kuzey Kore diye bir ülke var ve o Kuzey Kore’nin ekonomik iddialarını, ideolojisini de yenmeleri gerekiyordu

  • 2024-11-24 14:11 Çin bunun bu kaynakların dışarı kaçmaması için biraz ilkel metotlar sergiliyor diye düşünüyorum. Bunu da ettiğim bu arada. Çin’in mesela yurt dışında yaptığı yatırımlarda Çinli işçi, mühendis kullanma çabasını da biraz ilkelce buluyorum aslında. Batı’nın terk ettiği, belki Batı’nın daha kolonyel zamanlarda kullandığı, daha eski zamanlarda kullandığı bir metot Çin’de birçok yerde kullanılıyor. Şu an Türkiye’deki bazı fabrikalarında bunu deniyorlar. Bu çok ilginç bir şey bence

  • 2024-11-24 14:10 Çünkü hani şu yüzden ilginç bir örnek, normalde mesela kalkınma iktisadında ülkelerin gidişatı şöyleydir, ilk başta törün ülkesi de, sonra sanayileşirler, sanayi ülkesi olurlar. Sonra kalkındıktan, orta gelir tuzağına açtıktan ve yüksek gelirli olduktan sonra da sanayisizleşirler ve hizmet sektörüne doğru yönelirler. Hindistan’da ise doğrudan, hani kalkınma sanayiyle sanayileşmeden ziyade hizmet sektörüne mayandığını görüyoruz

  • 2024-11-24 14:11 dünyadaki ben ilk örneklerden birisi. Hizmet sektörüyle kalkınan bir ülke. Hindistan daha birazcık da Çin’e göre yolun başında gibi gözükmekte. Çünkü kişi borç alışan milli gelir şeyleri, parametreleri olsun. insanların refah seviyesi olsun. Çinli’den de biraz daha geride

  • 2024-11-24 14:10 Mesela hani Çin’de bence hani bu pink geldikten sonraki, si pink geldikten sonraki otoriterleşmeden daha önce bence otoriterleşme başlamıştı. Yani 2004-2005 gibi başlamıştı. Mesela yani bir makale vardı. Çin’de 2004 yılında ortaokul öğrenciler ve lise öğrencilerindeki müfredat değişikliğini alıyorlar. Mesela bu müfredatta böyle daha Çin Komünist Partisi vurgusu vardı. Daha böyle, işte biz gerçek demokrasiyiz, parlamenter demokrasi doğru değildir, işte yolsuzluk sorun değildir. Bu minvalde bir, hani daha bir propagandacı, bir otoriteryan, bir Vurgu, ders kitaplarına daha yoğunlaşmaya başlamıştı

  • 2024-11-24 14:10 Çin’in büyümesini neoklasik üretim fonksiyonuyla modellemeye çalışıyormuşlar. NBR Working Paper’dı. Ve hani şey diyor, daha Çin daha fazla Amerika’ya yaklaşacak ama belli bir yaklaşmadan sonra daha geriye gidecek. 2050’lerden sonra daha geriye gidecek. Ve sonuç olarak da Amerika’nın kişi başı düşen milli gelirinin yüzde 40’ına ulaşacak ve oradan devam edecek

  • 2024-11-24 14:09 Çünkü mesela Cumhuriyet’te özellikle 1925 sonrası takriri sükunla Muhalefet bastırılmıştı. Ama mesela 1981’de ilk kez bu muhalefetin bastırılmasını ifade eden, post Kemalist tezlerin başında olan Mete Tuncay, Türkiye Cumhuriyeti’nin tek parti yönetimi kurulması kitabının sonunda şu soruyu soruyor. Kurtuluş Savaşı’ndaki çok sessizlik devam edebilir miydi?

  • 2024-11-24 14:09 Mete Tuncay diyor ki yani, zordu. cidden yani ve hani şeye bakarsak hani bu 1920’ler 1930’lar Türkiye’sine bakarsak otoriteryen bir devlet olmakla beraber bu otoriteryen devlet son seneki işte çalışmalar bunu daha iyi gösteriyor mesela Hale Yılmaz bunu milliyetçi reformlar üzerinden alıyor veya Murat Metinsoy daha genel olarak kemalist devrimler üzerinden almakta ya bakarsak hani daha böyle sanıldığı kadarıyla post kemalistleri sandığı kadarıyla yukarıdan bir demir yumruktan ziyade daha en azından pratikte, halk ile bir temas halinde daha fleksibil bir otoriteryenlik olduğunu görüyorum

  • 2024-11-24 14:07 ben Darun Acem’in bu çerçevesinden değerlendirilecek ekonomi olduğumuzu, ülke olduğumuzu düşünüyorum açıkça söylemek gerekirse

  • 2024-11-24 14:07 Türkiye’nin boyutları, Türkiye’nin sermaye ihtiyacı, Türkiye’nin ilişki kurma ihtiyacı ve birçok ülkeyle paralel olarak büyüyebilmek zorunda

  • 2024-11-24 14:08 Türkiye’nin bir kronik tasarruf sorunu olduğu açık, Türkiye’nin son 500 yıllık ekonomi tarihini incelersek. Türkiye’nin bu tasarruf sorunu dışarıdaki ülkelerle bir ortaklıklar kurarak, ilişkiler kurarak ancak çözebileceği de açık

  • 2024-11-24 14:08 Türkiye’nin bunun dışında enerji kaynakları gibi temel bir meselede bir sıkıntısı olduğu da yine açık. Türkiye’nin bu yüzden üretim kapasitesini arttırması, verimliliğini arttırması

  • 2024-11-24 14:08 Daron Hocaman’ın kavramları açıkçası Türkiye’ye çok uyuyor

  • 2024-11-24 14:08 Türkiye’nin boyutu mesela Çin’in boyutu gibi çok ekstrem bir boyut değil dünyada. Çin kendi iç pazarına yönelmek gibi veyahut da kendi büyük devlet kaynakları bir noktaya aktarmak gibi şeyler çok rahat yapabilir. Veyahut da şöyle söyleyelim, Türkiye petrol zengini bir ülke de değil. Türkiye’nin doğal kaynakları var ama sınırlı. Hiçbir doğal kaynağı olmayan bir ülke de sayılmaz. Yani bu açıdan bakılırsa Türkiye aslında Donald Trump’ın tezlerinin uygulanabilirliği yüksek olduğu bir ülke bence.

  • 2024-11-24 14:08 Mete Tuncay’ın kitabı tek partinin kuruluşu. Yani aslında Türkiye’ye tek parti yoktu. Türkiye’ye çok sessizlik vardı ve kuruldu demek istiyor. Türkiye’ye tek partilenimi diye birçok kişi aktarır onu ama kitabı Türkiye’nin geçmişten gelen çok partili anlayışının da çoklu siyasal düşüncenin Türkiye’de uzun süredir var olmasının Türkiye’nin önemli bir avantajı olduğunu düşünüyorum. Hatta bugün şöyle söyleyelim Venezuela gibi Türkiye’ye benzer denebilecek kimi otoriter yönetimli ülkelere göre Rusya gibi hatta Türkiye’nin avantajının da o 150 yıllık, 200 yıllık tarihsel birikim olduğu kanaatindeyim kendi adıma

  • 2024-11-24 12:45 Yani işçilerin pazarlık gücünü arttırmaktır. Işte devletin sanayi politikasıyla sermayeyi başka daha sosyal daletli kısımlara aktarmasıdır.

  • 2024-11-24 14:07 Bunun dışındaki ortalama hayat standartında Amerika’da bir düşüş yok. Amerikan ekonomisinin çok kötü olduğunu düşünmüyorum

  • 2024-11-24 14:07 Amerika’da her ne kadar işçi sınıfıyla ya da demokratlar arasında bir bağlantı sorunu

  • 2024-11-24 14:07 ben Joe Biden’ın kendisinin demokrat partiden daha doğru bir yerde durduğunu düşünüyorum. Hatta Kamala Harris’e göre de daha doğru bir başkanlık yapabileceğini tahmin ediyordum açıkçası. Amerika’da da biliyorsunuz Demokrat Parti’nin sol kanalında aslında Biden’ı desteklemişti

  • 2024-11-24 14:00 Yani aslında Washington Post’un, hakikaten Amerika’daki en saygın gazetedir, seçim öncesinde Kamala Harris’i endorse etmesi, desteklemesi beklenirken Jeff Bezos’un etkisiyle Washington Post, bir de sanırım Los Angeles Times işte Jeff Bezos’un gazeteleri, desteklemediler. 2020 seçimlerinin aksin

  • 2024-11-24 14:00 Silicon Valisi’nin açıktan olmasa da Elon Musk dışında, açıkçası Trump tarafına doğru ağırlığını yavaş yavaş geçirmeye başladığını düşünüyorum. Bu açıktan gözüken bir şey değil ama zaten Peter Thiel’ler vs. zaten biliniyor. Burada enteresan bir gelişmeler yaşayacağız bu 4 sene boyunca