Highlights

  • 2024-01-12 09:23 Öncelikle klasik, tabi Fransız edebiyatında özel bir durum var, diğer edebiyatlarda da olabilir. 17. yüzyılda klasisizm diye bir dönem var ve 18, 19, 20. yüzyılda klasiklerimiz kim diye sorsanız herhalde onlar Molière’i, Corneille’i, Racine’i söylerlerdi. Ama bizim konuşacağımız anlamda bu adamların hiçbiri kendi klasik demiyordu tabii ki. Onlar işte Antik Yunan’ı ve Roma edebiyatını kendilerine örnek aldıkları için ve o çerçevede bir edebiyat yarattıkları için sonraki dönem işte 18. yüzyılda Voltaire söylüyor mesela bizim klasiklerimiz derken kastettiği o kuşak Molcerler, Corneyler, Rasinler.

  • 2024-01-12 09:23 Evet, çünkü 19. yüzyıl romanın yüzyıldır. Daha doğrusu romanın rüştünü ispat ettiği yüzyıldır. Daha öncesinde küçümsenen, hatta kadın eğlencesi olarak görülen bir türdür roman. Çünkü Orta Çağ’da da roman var. 16. yüzyılda işte bizde okurların genel olarak bildiği çok fazla roman da yoktur gerçi.

  • 2024-01-12 09:23 Hani bu kadar bir baz da kadar ön plana çıkan Gargantua, Rablenin Gargantuası vardır. 17. yüzyılda yine çok üstünde durulmayan bir barok roman vardır. Baroktan sonra klasik roman gelir. Bahsettiğimiz klasik dönem o aslında. 1660’lar civarı işte 18. yüzyıla kadar devam eden dönem. 18. yüzyılda daha çok felsefi bir roman vardır. Ya da felsefi kont dediğimiz masal hikayeler vardır. 19. yüzyılda o bazzak kuşağıyla aslında. Yani romantik roman da çok önemlidir bence yüzyılın başında, 1820’lerden itibaren. Ama esas roman işte bazakla. Felsefi roman dediğiniz mesela Voltaire’in Kan Dili gibi mi? Tabii, tabii. Aydınlanma kuşağı. Leibniz’le aralarındaki bir tartışmayı, felsefi tartışmayı bir hikayemsi yapı üzerinden.

  • 2024-01-12 08:09 O Yüzyıl genel olarak yani sadece kurga eserlerde değil, deneme diyebileceğimiz türlerde de, ya da trete filozofik diyor işte, felsefe kitabı bir çeşit. Tamamıyla aslında felsefi bir edebiyattır. 17’nin sonunda başlar Fönelon’la.

  • 2024-01-12 08:09 Evet, böyle evrensel sorunlarla ilgili bir şey okumak istiyorsanız 18 okuyun ya da 16’yı okuyun derim. 16’da Hümanist Yüzyıldır ve aralarında bir devamlılık vardır.

  • 2024-01-12 09:25 Ama bizim hepimizin az çok anladığımız anlamda bir Balzac romanı ya da Stendhal ya da Dostoyevski… romanı aslında o yüzyıla kadar biraz süsünden arınıp gelen roman. Çünkü barok roman dedim, 10 ciddik romanlar var. O romanın içinde atıyorum mitoloji de var, şiir de var, işte düz yazı şiir de var. Dolayısıyla biraz bu süslerinden arınarak geliyor. İşte şeyi tecrübe ediyor dil anlamında. klasisizmi tecrübe ediyor. Çünkü klasisizm bir netlik ister. Yani dönemin politikasıyla falan ilgisi var tabii. Ya da konuda bir sadelik ister. Bütün oralardan geldikten sonra aslında işte 18. yüzyılı deneyimliyor. 19. yüzyıl romanı daha çok okunan, daha çok ilgi çeken bir roman. Yani 18 rasyonalist bir dönem, işte felsefi bir dönem. Bütün okur kitlesinin ilgisini çekmesi beklenemez.

  • 2024-01-12 09:26 Otobiyografi şey anlamında anlatıcının kendi hikayesini anlattığı hikayelerdir. İşte Genç Werther’in acılarını herkes bilir. Bütün romantizmle ilgili kitapların kapağının çoğunda da işte bir Alman ressamın bir dağın tepesine çıkmış siyahlar giyinmiş bir adamdır.

  • 2024-01-12 09:26 Gökyüzünün mavisini de yansıtır, çamuru da yansıtır. Ama siz çamuru gösterdi diye yaratıcısını, romancıyı suçluyorsunuz der. Onların iddiası evet, dış gerçekliği olabildiğince açıklamak. Ve Burjuvazi’yi bu anlamda ilk anlatan romancı Bazzac’tır.

  • 2024-01-12 09:26 Bazılıkla bu çok açıktır. Kendi dönemini anlatır zaten. Ben Fransız toplumunun sekreteriyim der ve o yüz kadar eser yazmaya yeltenmesinin sebebi odur. Askerleri de yazacaktır, burjuvaları da yazacaktır, işte kapitalistleri de yazacaktır, köylüleri de yazacaktır.

  • 2024-01-12 09:27 Biz gerçekçilik deyince sanki tek gerçekçilik, gerçekçilik akımındaymış gibi. Ama ben hep şey derim, romantiklerinki de son derece gerçek. Adam kendisini anlatıyor. Yani o değişen toplumun içinde sıkışmış kalmış, değerler değişmeye başlamış şehir, ticaret. için değişmeye başlamış, çirkinleşmiş ona göre. Ve bu dünyada evet, marjinaldir romantikler. İnsanlardan uzak yaşarlar. Onun için tabiatı çok yüceltir. Kimisi o tabiatta Tanrı görür, kimisi işte dinleyen bir dost görür.

  • 2024-01-12 09:28 Emin Zola mı olabilir? Yani bu konuda en iddialı, birebir gerçeği en çıplak haliyle, en ayrıntısıyla anlatmak. Bazılık olabilir, yani başlangıç olarak. Bazen çünkü dediğim gibi o toplumu anlatmaya çalışıyor ve her kesimini anlatmaya çalışıyor. İşte Goryeo Baba belki nereden başlayayım diyenlere. Ben her dönem aslında aynı dönemde romantizmi ve realizmi anlatıyorum 19. yüzyılda.

  • 2024-01-12 09:30 Bir çeşit edebiyat kulübü dediğimiz kulüpler var aslında. 17. yüzyılda salonlar vardı, edebiyat salonları. Romantik dönemde Victor Hugo’nun salonu var mesela. Diğer romantikler, daha genç olanlar, romantizmi destekleyenlerin geldiği az çok aynı fikirleri taşıyan, kendileri de yazan insanlar var. Ve Hugo bununla zengin olmuş bir adam. Genelde bunu ne derken yazdıklarıyla anlamında söylüyorum. İşte en azından belli bir yere kadar sanatın para etmediği ya da bazı kalet biraz sürünmüştür o kadar yazmasına rağmen o bambaşka bir hikaye tabii

  • 2024-01-12 09:31 Victor Hugo’nun cenazesinden anlıyoruz. Bizim Padişah bile Tazi’yi gönderiyor. hala da Fransa tarihinin en kalabalık cenazesi olduğu söylenir. Ondan sonra bile daha kalabalık bir cenaze olmamış diye… Muhtemeldir.

  • 2024-01-12 09:31 Yaşama biçimleriyle ilgili şeyler var işte. Bazlak’ın çok kahve içtiği bilinir. Yirmi beş tas mı derler? Yirmi beş kupa diyelim bugünkü şeyde. Saat kaçta yatıyor? İki saat çalışıyor, yatıyor sonra kalkıyor tekrar. Başka türlü şey yapmasına da imkan yok. Bu kadar üretken olmasın.

  • 2024-01-12 09:32 Demin metresinin kızıyla evlendi diyorsunuz da sürekli hem Balzac romanlarında hem de dönemin diğer romanlarında aldatmalar. Mesela Madame Bovary dediğiniz yani kitabı okumayanları baştan sona anlatmış olduk neredeyse ama… Zola’nın nanası, hayat kadınını anlatır. O da sınıf atlamaya çalışan, daha yüksek kesimlere hitap eden bir şey. Ve orada şaşırtıcı olan şey, Nana’nın kazandığı parayı iştahla saymasıdır. Çünkü o güne kadar bu mesleği yapmak zorunda olan insanlar daha çok kader kurbanı ya da kendilerine rağmen bu işi yapmak isteyenler gibi anlatılmıştır hep edebiyatta.

  • 2024-01-12 09:32 Yani bu romanlar Türk edebiyatını nasıl etkilemiş? Çokça tartışılmış tabii. Aslında bizim edebiyatımız Fransız etkisinde gelişen bir edebiyat. Yani tabii ki divan edebiyatı diye bir şey var. Tabii ki şiir var, istografi var ama roman yok. Ama işte komedi yok, trajedi yok. Batılı anlamda tiyatro yok. Orta oyunu var, işte Kara Göz Hacivat var. Bunları biz Fransız Edebiyatı’ndaki örneklerden görüyoruz aslında ve benzerlerini yapıyoruz. Ve orada nasıl bir şey izlendiyse sıralama az çok. Biraz da tarihin getirdiği bir şey. Öncelikle tabii ki çevirilerle bunu öğreniyoruz. Bir Osmanlı aydını Fransızca bilen bir insandır her şeyden önce.

  • 2024-01-12 09:33 Namık Kemal’in referans olarak verdiği. Çünkü roman ne bilmediğimiz için ona bakarak… Hatta bugün okuduğumuzda bize çok şey gelir, gülümsetir. Der ki, tiyatro eseri iki yolla yazılır. Bir klasik usulde, bir de romantik usulde der. Çünkü klasizm ve şey, 17. yüzyıl tiyatro anlayışıyla romantiklerdeki devrimseldir. Tiyatro anlayışı birbirinden farklıdır.

  • 2024-01-12 09:33 Felatun Bey ile Rakım Efendi, Ahmet Mithat’ın. Şimdi orada da iki ana karakter var ya, Fransız kültürünün ve edebiyatının o dönemdeki etkisi açısından söylüyorum, göstermelik batılılaşmış Felatun. Durmadan cümle içinde Fransızca kelimeler kullanır, gerekli gereksiz. Rakım bunu yapmaz ama Rakım Fransız edebiyatını da çok iyi bilir. Çeviri yapar, onun dersini verir. Tırnak içinde entelektüel olmanın şeyi gibidir. Fransızca tabi yabancıdır. Kelimeleri karıştırıp konuşmak, o yanlış batıllaşmaya örnektir zaten. Ama benzeri örnekler 16. yüzyıl Fransızca’da da var. Orada da İtalyanca çok etkili çünkü sarayda Catherine de’ Medici var. Orada da Fransızca’yı İtalyan aksanıyla konuşanlar var mesela. Norbert Elias’ın Uygarlık Sürecinde okumuştum. Almanya’da da Fransızca şiir yazanlar var. Yani bizim dilimizde şiir olmaz. Şiir ancak Fransızca’da yazılır diye 16. 17. yüzyılda. Herkes birbirine… Türkçe bilim dili midir diye tartışmalarda yakın zamana kadar devam ediyordu.

  • 2024-01-12 09:34 Tabii ki bu çok tartışma konusu olmuştur. Hadi diyelim 19. yüzyılda 20. yüzyıla kadar ama bugün tabii çok sayıda kadın yazar da var. Hani niye Bazlak şeyinde, George Sand sayabiliriz tabii orada ama ya da Stendhal çapında bir romancı çıkmamıştır. Fransa’ya özgü bir şey de değil. İngiltere’de Bronte kardeşler de erkek adıyla yazıyor. Meryem Evans da George Elliot aslında. Birisi Fransa’da George adını seçiyor. İngiltere’de George herhalde bir erkek adı alın deyince ilk akla gelen isim de George. Evet ama orada George Fransızca’da S’de yazılır. Sonunda S vardır, George sandığındakinde yoktur. Madame de Lafayette dediğiniz bildiğim kadarıyla bir eserini başka bir isimle yayınlar zaten.

  • 2024-01-12 09:34 Yani Dada, her şey aslında. Tüküren de bir kuşak aynı zamanda. Kabul ettiği isimler arasında şey var, Sad var. Çok çizgi dışı olduğu için. Çizgi dışı olduğu için ya da süreçlerin kabul ettiği bir adam işte 18. yüzyılda rasyonelist bir yüzyıl olsa da her şeyin aslında insanın rasyonel bir varlık olmadığını, bilinçaltı diye bir şey olduğunu tabi Freud etkisi falan var o yüzyılın başında 20. yüzyılda.

  • 2024-01-12 09:34 Silahşörler, Duma… O da bir klasiktir. Onlarla bahsetmeden geçmeyelim. 19. yüzyılda Montepulso Kontu, Alexander Duma, özellikle babası ve oğlu Duma Per, Duma Fis diye geçen.

  • 2024-01-12 09:35 Hocam son son diyorum, çok da uzadı ama demin Alexander Dumay Üçlü Aşörleri konuşurken, şöyle bir konumu var ya onun, herkese seslenen kitaplar mı bunlar, çocuklara seslenen kitaplar mı gibi, oradan bir Jules Verne çağrışımı oldu. Yani çok uzun yıllar aslında çocuk kitapları yazarım işteye bilinip, 20. yüzyılın sonlarına doğru aslında… Bunlar bayağı yetişkin eseri. Aslında bahsettiğimiz serisi bizim bugün anladığımız anlamda klasikleşmiş eser. O zaman okunmuş, sonraki yüzyıllarda okunmuş, bizden sonra da okunacak muhtemelen. Biraz ona aslında klasik eser diyoruz. Aynı şeyi işte Saint-Exupéry’in Küçük Prenses’in de söylemezler mi?

  • 2024-01-12 09:35 Jules Verne çocuk kitabı olarak mı bakılıyor emin değilim. İşte artık bakın. Ama bize çocukken okutulduğu için belki biz Çocuklukta okuyup geçtiğimiz için herhalde bir daha geri dönmüyoruz. Yani bizdeki çeviriler tam versiyonları olmayabilir. Basitleştirilmiş versiyonları olabilir.

  • 2024-01-12 09:35 Pinokyo’nun bugüne kadar hep böyle basitleştirilmiş, kısaltılmış versiyonlarını okumuştum. Sonra, hep iyi sonra, onun tam halini okuduğum zaman… İçeriği karşısında dehşete düşmüştüm. Yani çok büyük bir şiddet var içinde. Yani her türden şiddet var. Niye basitleştirdin anladım tabii. Ama bir de hani biz bunu okuduk diye geçtiğimiz için dönüp bir daha da o eserlere çoğunlukla bakılmıyor.

  • 2024-01-12 09:35 Aslında Türk Edebiyatı’nda da öyle Kemalettin Tuğcular filan aslında korkunç eserler. Hani mümkünse çocuklara belli yaşlarda okutulmaması gereken eserler. Ama çocuk eseri olarak işte okuduk onları

  • 2024-01-12 08:54 Daha önce bunu konuşmuştuk galiba. Çocuk eseri olmadığı için galiba o dönemlerde Bunlar da herhalde hacimleri ve içerikleri itibariyle çocukların okuyabileceği şeyler diye görüldüğü için öyle sınıflandırılıyor.

  • 2024-01-12 08:58 Ve varoluş sorunlarıysa yine Sartre, Camus, egzistansyalistler, varoluşçular. Gerçekten Fransız edebiyatı.