Highlights

  • 2024-01-04 13:05 Şirketler sömürgeciliği tetikliyorlar, köle ticareti yapıyorlar, ayrıcalıklı tekellere sahipler. Yani sıradan vatandaşların halkınla hiçbir şey yapmıyorlar neredeyse. Hiçbir kontrole tabi değiller. Devletten büyük ordusu olan şirket mi olur şu an? Aklımız, hayalimiz. Düşünsenize, Microsoft’un 1 milyon kişilik ordusu olduğunu düşünün. Aklınız, hayaliniz alabiliyor mu böyle bir olayı? Bir şirketin ordusu var. Ve devletten başka bir şey bu. Tamamen kontrol dışı. Bir dönemden bahsediyoruz. Yani gerçek vahşi kapitalizm bu arkadaşlar. Yani 1800’lerde yaşanan. 1700’lerin sonlarında, 1800’lerin ortalarına kadar yaşanan şey, gerçek bir, hakiki bir vahşi kapitalizm. Kapitalizmın en korkunç çağı diyebiliriz aslında

  • 2024-01-04 13:07 Yani teknolojik altyapı sanayi devrimi için. İkincisi ise ideolojik altyapı ya da iktisadi altyapı. Bir iktisat felsefesi olarak da bunun arka planının yazılıp çizilmesi ve kurallarının kolunması gerekiyor. Çünkü tam bir kuralsızlık hakim. İşte burada imdadımıza İskoç Aydınlanması’nın en ünlü fertlerinden biri yetişiyor. Adam Smith, 1776 yılında Milletlerin zenginliği isimli eserini yazıyor. Milletlerin zenginliği ya da uluslarının zenginliği diye de çeviriciler var. Burada serbest piyasa ekonomisini tarif ediyor Adam Smith. Adam Smith, tarihin en çok 2KK ilan edilen insanlarından bir tanesi. Oysa vahşi kapitalizmin korkunç temsilcisi gibi falan zannedilir. Adam Smith böyle bir adam değil. Okuyan da çok fazla insan olduğunu düşünmüyorum. Adam Smith’i bir karikatür figürü olarak biliyorlar. İşte bir cümle biliyorlar Adam Smith hakkında. Diyorlar ki işte serbest piyasa ekonomisini önerdi. İdeal dünyası böyleydi ama aslında gerçek öyle değildi falan diyerek geçiştirilen bir adam. Adam Smith bundan çok daha kalibreli, kıymetli ve derinlikli bir adam.

  • 2024-01-04 13:08 Bir sistem kuracaksak eğer, ideal insanı tarif edip önce insanları idealleştirelim, sonra bunun üzerine sistem kuralımın hiç gerçekçi olmadığını söylüyor. Bu nedenle insanın hakiki, net, yalın, çıplak doğasının ne olduğunu tespit edelim, onun üzerine bu sistemi herkesin çıkarına, bu doğanın varsayımı üzerine herkesin çıkarını nasıl inşa edebiliriz, bunu konuşalım.” diyor. Birincisi şunu söylüyor, insanlar çıkarcı varlıklar, evet. Bununla da mücadele etmeye gerek yok. Yani insan aslında kendi çıkarı için hareket eder. Birisine yardım ederken de aslında kendi çıkarını düşünür. Niye? Çoğu zaman yardım ederken karşı taraftan teşekkür alır ve onu vicdanen mutlu eder.

  • 2024-01-02 00:47 Bir arkadaşınız sizden bir not istedi. Ders notu. Onu verdiniz.

  • 2024-01-04 13:09 Ayrıca Adam Smith şu açıdan ilerlemeci. köleliğin kalkmasını savunuyor. O tarihte savunmak önemli bir durum. 1700’leriniz var, köleliğin kalkışında bir yüzyıl var neredeyse, Amerika’da kalkışında. Köleliğin kalkmasını savunuyor Adam Smith. Bunu savunurken de bunun arkasına da bir rasyonalite koyuyor. Arkasına koyduğu rasyonalite de şu. Aynı işi ücretli birine yaptırırsan, daha yüksek verim alabilirsin diyor, köleye yaptırmaktansa. Yani verdiğin ücretin yaratıcı zarardan çok daha fazlasını verimlik artışıyla alabilirsin diyor. Yani kölecilik aslında verimli bir üretim yöntemi değildir diyor. Tabii ki insani değildir, şudur budur. Ama burada rasyonel de değildir diyor köleciliğe.

  • 2024-01-04 13:10 Ürünün fiyatını ne belirler? Ürünün fiyatını ne verirler sorusuna da piyasa cevabını veriyor. Yani bir malın ya da hizmetin fiyatını piyasa belirler. Piyasada yüksek talep varsa onun fiyatı artar. Piyasada düşük talep varsa ya üretilmez ya da fiyatı düşer. Yani piyasa belirler. Emeğin fiyatını ne belirler? Emeğin fiyatını ise yine piyasa belirler. Yani iş ücretlerini de aslında piyasa belirler. Örneğin bugün Bazı iş kollarında açacağınız ilana 10.000 kişi başvurur. Bazı ilanlarda 40 kişiyi bulamayabilirsin. Ayrıca bu 40 kişi de kendi fiyatını koyar. Der ki ben şu kadar ücrete gelirim

  • 2024-01-04 13:10 1789’da Fransız iktidarı oluyor biliyorsunuz ve sanayi toplumuna en uygun yapı olan ulus devlet modelinin temelleri atılıyor. Ulus devletle neyi tarif ediyoruz? Büyük bir coğrafyanın ortak hukuk kuralları ve merkezi bürokrasiyle yönetildiği, vergiyi merkeze toplayıp merkezden dağıtan, Vatandaşlarını eğitim ve propaganda aracılığıyla ortak bir kültürü ve millet bilincini aşılayan, sınırları çizili olan ve çizili sınırları ticari koruma altına alan, silah kullanımını devlet nezdinde tekerleştiren, devletin ordusu dışında silah kullanımını sınırlayan, toplumsal kalkınma, toplumun her bireyinin eğitimden geçmesi ve kalkınmanın bir parçası oluşu, ve modernizm anlayışına sahip bir devlet yapısı, ulus devlet. Hem üreticileri hem de mülkiyeti koruması, hukukun üstünlüğünün geçerli olması ve sınırları kontrol edilebilir bir pazar yaratması, kapitalizmin gelişiminde oldukça etkili oluyor ulus devlette. Yani ulus devletlerin kurulması, kapitalizmin gelişmesinin en önemli unsurlarından bir tanesi oluyor.

  • 2024-01-04 13:11 Yani üç temel gelişmeden bahsettik. 1765 James Watt’ın War Motor’un icadı, 1776 Adam Smith’in bu kitabı yazması, tabii ki tek başına bir kitabın yazması, basılması, dünya tarihinde sonradan adlandırdığımız bir dönem bu, bu bir paradigma değişimi. Yoksa herkes o kitabı bekliyor, birdenbire o kitap geldi ve insanlar aydınlandı ve değişti. Gerçek hayat böyle işlemez. Biz daha sonradan tarihte bu sınıflandırmayı ve dilimlemeyi yaparız. Bu düşünce değişiminin, bu paradigma değişiminin yaşanmasını kastediyoruz aslında Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği kitabını yazması ve yayınlamasıyla. 1789’da Fransız iktidarının olması, Yani arka arkaya gelen onar yıl arayı da gelen aşağı yukarı bu üç önemli gelişmeyle birlikte sanayi devriminin teknolojik, iktisadi ve hukuki altyapısını, siyasi altyapısını aslında oluşturmuş oluyor bu medeniyetler.

  • 2024-01-04 13:12 Bakın bu olağanüstü bir değişiklik. Bir ülkede mevcut para miktarının 40 katı para basarsan ne olur? Enflasyon olur, paranın değeri düşer. Peki aynı miktar parayla toplam para miktarı aynı. Üretimi verimliliğini 40 kat arttırırsan ne olur? Yani herkes aynı maaş almaya devam ediyor ama üretim verimliği 40 kat arttı. O zaman ne olur? Cebindeki aynı miktar parayla herkes 40 kat daha müreffeh yaşamaya başlar. Normalde alamayacağın pek çok şeyi alabilmeye başlarsın. Alım gücü artar, fiyatlar düşer. İşte bu 40 kat artışın bir benzerini de Çin’in Dünya piyasalarına girmesiyle 1990’lardan sonra yaşadık. Ve aşağı yukarı Çin’in olmadığı bir dünya, Çin’in paralel evren düşünün, 1990’lardan sonra da Çin hala tamamen kapalı ve mülkiyete izin verilmeyen, full komünist yapıyla yönetmeye devam ediyor. Dışı açılmamış. Bu paralel evreni düşünün. Bu paralel evrende bugüne göre 2-3 kat daha fakiriz arkadaşlar. Çin’in olmadığı bir dünyaya göre 2-3 kat belki de daha fazla daha fakiriz. Yani bugün o paralel evrene göre 2-3 kat daha zengin yaşıyoruz.

  • 2024-01-04 13:12 Topluma başka bir etkisi daha oluyor bunun. Erken kalkmaya kim icat etti diye soru olabilirsiniz. Hayatınızın geri kalanında da muhtemelen soracaksınız bu soruyu. Erken kalkmayı, yani işe belli bir saatte başlamayı, aynı saatte başlayıp, aynı saatte öğle arası vermeyi, aynı saatte de akşam çıkış yapmayı ve servislere hep beraber binmenizi. Saatlerin senkronizasyonunu sanayi devrimi ile birlikte yine bu topraklarda keşfediliyor. Saatlerin senkronize edilmesi de İngiltere’de yapılıyor. Temel nedeni şu, her kent Kendi saat dilimini kullanıyor. Bir tanesi 5 dakika ileri, bir tanesi 15 dakika geri, bir tanesi 30 dakika geri. Ve bu şeyi çok ciddi bozmaya başlıyor. Trenlerin kalkış saatlerini ciddi bir şekilde değiştirmeye başlıyor. Kalkış ve bulaşış saatlerine bir karmaşa yol açıyor. O yüzden 1884 yılında, bakın ne kadar aslında yakın tarih, tren seferlerinin düzenlenmesi amacıyla Greenwich saatinin sıfır noktası kabul edilerek saatleri senkronize ediyorlar.

  • 2024-01-04 13:13 Bu büyük dönüşüm 1900’lerin başında, 1800’lerin sonunda İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerde yaşanırken, Türkiye’de bu tarihleri 50 yıl ileriye atınıyor. Yani 1950’ler 1960’lar, ağırlıklı olarak 1960’lar ve 70’lerde köyden kente göçün büyük oranda yaşanması, fabrikalaşma, işte köylü sınıfının işçi sınıfına dönüşmesi, tarım makinelerinin köylülere gelmesi falan Türkiye’de aynı tarihi 1950’lerden 1960’lardan başlatabilirsiniz. Sanayi toplumuna geçişi.